Baştan uyarmam gerekir ki bu yazının sonucu aslında kimseyi ilgilendirmiyor ve ben bu yazı içimi dökeceğim bir mecra olarak kullanıyorum.
Benim gibi çeyrek yüzyılı tamamlamış Beşiktaşlıların da şahit oldukları gibi, Beşiktaş’ın en kahırlı zamanlarını gördük biz. Fırtına gibi estiği dönemin sonuna yetiştik. Milne ile bocalama dönemi başlıyordu, biz ilk 11’i ezbere saymaya başladığımızda. Sonra sırasıyla Beşiktaş’ta yetişmiş oyuncuların kopuşuna şahit olduk, Feyyaz, Ali, Sergen, Recep ve Gökhan gitti. Rıza, Metin ve hatta Şifo Mehmet gitmemek için futbolu bıraktı. Büyük emek veren oyuncuların bazıları utanç verici bir sessizlikle, bazıları ise yerin dibine sokan gürültülerle terk ettiler Şeref Bey Stadı’nı. İlk devreyi 8 puan önde bitirdiğimiz ligi kaybettiğimizi de gördük, 3-0 öndeyken, 3-3 biten maçı da gördük. Hatta beynelmilel organizasyonlarda, kendi kalemizde bir elin parmağıyla sayılamayacak kadar gole de şahitlik ettik. Yine de gerçekten, hiçbirinde Taraf gazetesinin 26 Mart’ta çıkan ‘Hanımağa’ taraftarı dayaktan geçirmiş başlıklı haberi kadar kahrolmamıştım.
İddiaya göre, Hanımağa lakaplı eski polis Güniz Akkuş, İÜ öğretim görevlisi sosyolog Serdar Taşçı ve Çarşı grubu bir süreliğine kendini feshettiğinde, "Yeni Çarşı’nın lideri benim" diye ortaya fırlayan Erdem Fora’nın aralarında bulunduğu bir çete, 15 Mart 2010’da oynanan ve tarftarlar arasında çıkan kavgayla hatırlanan maçta, Demirören’i protesto eden taraftarları dövmek için özel olarak tutulmuş. Kamuoyu için bu haber Ergenekon, Libya ve seçim tartışmaları arasında kaybolup gitti. Spor medyasının zaten bu haberin üstüne gidip sorumlularını sıkıştırmasını da beklemiyorum ama bu Beşiktaş’taki ilk derin vukuat değil. Hatırlarsanız, büyük (!) menajer Sinan Engin de çok sevgili ağabeyi Alaattin Çakıcı’nın yurt dışına kaçmasını Beşiktaş’ı kullanarak sağlamış, daha sonra da tüm telefon kayıtları ortaya dökülmüştü. Buna karşılık, Beşiktaş Engin’e görevden el çektirmiş fakat daha sonra Demirören yönetimi bir kez daha Sinan Engin’i göreve getirebilmişti. Demirören’in de o günlerde vermediği hesabı, bu iddia karşısında vereceğini hiç sanmıyorum ki zaten geçen sene o dayağı yiyenler, bu sene alınan yıldızlarla Başkan’ı bağırlarına gayet rahatça basabildiler. Yani ortada bir şikâyetçi yok, atan da yiyen de memnun.
Elbette ki, serbest piyasanın belirleyici olduğu her alanda kapitalist ilişkilerle birlikte yozlaşmanın da geldiğini hesaba katmak gerekir. Türkiye için, zaten etik karnesi hiçbir zaman parlamamış futbola bu yozlaşmanın artık iyice hâkim olduğunu meydana çıkarmaktan başka bir şeye yaramayacak bu haber. Arkasından ne kapsamlı bir soruşturma, ne de ciddi bir sosyal mevki kaybını getirecek. Geçmişle hesaplaşma adına konuşmanın çok daha kolay olduğu bu dönemde dahi, futbol asla bu günahlarla yüzleşme alanına girmeyecek. Bu kokuşmuşluğun içinde, Sinan Engin futbol yorumculuğu yapmaya ve Demirören de bir “dünya kulübü” yaratma hevesine devam edecekler.
Velhasıl-ı kelam, işbu yazı, kişisel olarak Beşiktaş’ı desteklemeyi bu hesaplaşma yaşanana kadar bıraktığımın kamuoyuna ilanıdır. Kendimi bildim bileli tutkuyla sevdiğim, uğruna gözyaşları döktüğüm, polis dayağı yediğim (kavga ayırmaya çalışırken), saatlerce ayakta beklediğim ve günü birlik deplasman yolculuklarına katlandığım takımımdan ne kadar zor da olsa ayrılıyorum. Çünkü artık ağzımda çok buruk bir tat var ve siyahın yanına beyazı koymaya utanıyorum.
Emre Can Dağlıoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder