Futbol engindir. İki kale arasına
sığmak istemez. Şansı yaver giden futbolseverler bunun farkına erken varır,
fakat o andan itibaren içlerinde açgözlü bir boşluk oluşur. Bu boşluğu
bastırmanın en lezzetli yollarından birisi de futbolun edebiyatını keşfetmektir.
Pek muhtemelen, kâşifi bu yolun başında iki kitap bekler: Futbol Asla Sadece Futbol Değildir ile Gölgede ve Güneşte Futbol.
Futbol
Asla Sadece Futbol Değildir bizleri kara kıtadan Arjantin’e kadar dünyanın dört bir
yanından, futbolunu önemsemediğimiz yaşamların veya nasıl yaşadıklarını
önemsemediğimiz futbol diyarlarının içerisine sokuyor. Kuper, içine girdiği
dünyalar üzerine kapsamlı araştırmalar yapar, en uygunsuz soruları sormaktan
çekinmez ve tespitlerinde acımasızdır. Bu esnada sahada az vakit harcar;
kitabın ilgi alanı daha çok kulüplerin yönetim masaları, taraftarların organize
olduğu barlar ve devletlerin müdahaleci bürokrasisidir. Kitap gerçekçiliğinden
ödün vermese de, ümitsiz de değildir: futbolun en çaresiz zamanlarda bile
insanların mutluluk hakkını koruyan bir mabet olabildiğini vurgular.
Galeano ise Gölgede ve Güneşte Futbol’u kendi deyimiyle “futbol dilenciliği”ne
adamıştır. Bu kitap, estetik oyunların kısa ama görkemli hükümdarlığıdır.
Galeano da yeri geldiğinde diktatörlerin futbolla flörtleri, fanatizm ve
ırkçılık gibi konulara girer. Yine de bu kısımlar Kuper’in kapsamlı
incelemeleriyle eş tutulabilecek bir amaçla yazılmamıştır: kitap futbol topu
etrafında seyreder ve gollerin üzerinde durak verir. Galeano için güzel
futbolun geldiği yerin önemi yoktur. Yine de ezilenlerin yendiğini görmek için
dua eder, futbolu bilinçsiz bir güç gösterisine çeviren ve onların
susamışlığını kâra dönüştürenlerin hayal kırıklıklarından zevk aldığını da
saklayamaz.
İki yazarın bakış açılarında
birbirlerine karşı bir üstünlükten söz etmek yanlış olur: birisi olanlarla
yüzleşmemizi görev edinirken, öbürü ise romantik futbol özlemimizi gidermeye
çalışıyor. Fakat bir noktada Kuper’i eleştirmek kaçınılmaz: Yazar, kitap
boyunca eleştirdiği egemenlerin dilinden sıyrılamaz. Örneğin, Avrupalıların
Afrikalıları bir köle misali hor gördüğünü hiç sakınmadan söylerken, Türkiye
baskısı için kaleme aldığı önsözde İstanbul için “üçüncü dünya şehri” diyerek
oryantalist bir tutum takınır. Aynı zamanda Güney Amerika ve Avrupa’ya öykünme
olmadığı sürece hiçbir zaman güzel futbol oynanamayacak söyler. Öbür yanda
Galeano ise anlatımını çoğunlukla Güney Amerika ve Avrupa’yla sınırlandırmış
olmasına rağmen, bir gün Japonya’nın “Doğan Goller İmparatorluğu” olarak da
anılmasını ümit eder.
Futbol edebiyatının bu iki kült
kitabının fanatizmden uzak, sakin suları belki de bu bunaltıcı günlerimizin bir
serinleticisi olur. Gölgede Güneşte Futbol’daki Garrincha’nın kıvrak çalımları
ve Zico’nun dingin ustalığını lezzetini alırken, Futbol Asla Sadece Futbol
Değildir’den Gascoigne’in gözyaşlarının ve Milla’nın dansının arkasındakileri
öğrenmenin tadını çıkartırsınız.
Sertan Şentürk
Bu yazı, Agos Kirk/Kitap'ın Eylül 2011 sayısında yayınlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder