23 Aralık 2011 Cuma

Doktor Socrates'ten Hayat Dersleri


Bence futbol denilen oyunun büyüsü, David Beckham ve Cristiano Ronaldo gibi “kusursuzlar” sayesinde korunmaz. “Santraforun rüyası” kıvamında, hayatlarımıza bir şekilde yerleştirebileceğimiz yıldızlardır bu büyüyü yaratan. Örneğin Pele, mahallemizin çalışkan ve başarılı abisidir, George Best hepimizin gıpta ettiği hovarda, Garrincha kendisiyle dalga geçilmeyeceğini topu ayağına aldığında gösteren “çırpı bacak”, Zico her zaman “iki dirhem bir çekirdek” giyinen zarif ve kibar abimiz, Maradona mahallemizin tıknaz ve agresif maskotu, Zidane haksızlığa karşı “kralını tanımayan” sert abimiz ve Lionel Messi de sevimli küçük kardeşimizdir. Socrates de, mesleğine duyulan saygıyı kişiliğine duyulan saygıya çevirebilecek kadar engin yürekli ve “sakallı” bir doktor. Şaka değil gerçekten doktor, hem de futbol yıldızlığıyla tıp fakültesini aynı anda götürecek kadar başarılısından.

1954’te doğar, bu cesur doktor. 25 yaşına kadar oynadığı Botafogo’da vasat bir orta saha oyuncusu, 79’da transfer olduğu Corinthians’ta ise bir efsane. Sadece kendisi değil, onun önderliğinde kurulan bu takımda futbol literatüründe ayrıksı bir efsane olarak yerini alır. Dönemin Corinthians’ında adeta futbolcular kulübün yönetimini ele geçirmiştir, eşleriyle birlikte olacakları zamandan maça çıkacakları vakte kadar her şeye oylamayla karar verirler. 1964’te yapılan darbeyle askeri diktatörlüğe geçiş yapan Brezilya’ya inat demokrasiyle yönetilen Corinthians, 1982’de darbeden sonra yapılacak ilk seçimlerde, halkı oy vermeye çağırmak için formalarının arkalarında “Ayın 15’inde oy ver” yazısıyla çıkar.  1984’te Doktor ve arkadaşları, 100.000 taraftarın önünde “Demokrasi” pankartı açar ve bu eylem büyük yankı uyandırır. Yarattığı dalganın önü kesilemez ve halk, ordunun verdiği “demokrasiye yavaş, dengeli ve kademeli geçiş” sözünü yutmayarak 1985’te cuntayı devirir.


1982 Dünya Kupası’nda Brezilya için yapılan çok bilindik bir nitelemedir, “dünyanın en iyi kaybedeni” olduğu. Hatta Ali Ece’nin müteveffa dedesinin yaptığı müthiş tanımlamayla, “Ahmet Hamdi Tanpınar futbolcu olsa, oynayacağı takımdır” 1982 Brezilya’sı. İşte bu efsanenin yaratıcılarından, Zico-Falcao-Eder’in okeye dördüncüsüydü Doktor. “Hayal gücü, idealizm ve şiirin birleşimi” bu takımın, 1986’daki güzel oyunu da onlara Dünya Kupası’nı getiremez maalesef. Ama önemli değil, çünkü “futbol sahasında güzellik, zaferlerden daha güzeldir!” 

Futbolu olduğu gibi dünyayı da güzelliğin kurtaracağına inanmıştır. Futbolu bırakınca idolü Che Guevara gibi köy köy dolaşıp fakirleri tedavi eder. Küba Ulusal Takımı’nın başına gelmesi konuşulduğunda, sadece Kübalı bir işçinin aldığı kadar maaş ister. Eduardo Galeano’nun deyimiyle bir “turna kuşu”dur o. Haziran’da hastalandığını duyduğumuzda, Japon efsanesindeki gibi, kâğıttan bin turna kuşu yaptık ona iyileşsin diye. Ama olmadı. Bir tek kendi alkolizmini tedavi edemeyen bu güzel yürekli Doktor'un karaciğeri geçen Pazar iflas etti ve her güzel insan gibi, “o güzel atlara binip gitti” buralardan.  

Sevag Beşiktaşlıyan

Hiç yorum yok: