5 Temmuz 2000’de, Burdur
Cezaevi’nde, 11 mahkûmun mahkemeye gitmeyi reddetmesi bahane edilerek, yüzlerce
askerin her türlü silahı kullandığı, destek kuvvet olarak itfaiye araçlarının
ve dozerin kullanıldığı bir operasyon başladı. Bu operasyon sırasında dozer
darbesiyle kolunu kaybetti, Veli Saçılık. O, hastaneye götürülürken,
arkadaşları da hücrelerde işkenceden geçiriliyordu. Hastaneye onunla getirilen
kolu, iki gün sonra bir köpeğin ağzında bulundu. Sonrası ise Türkiye için
“tipik” bir hukuk trajedisi…
- Ulucanlar Katliamı, devamında
Burdur Cezaevi ve en son 19 Aralık Katliamı, devlet bütün bu vahşeti neden
gerçekleştirdi?
Derin mali ve siyasi kriz yaşayan
dönemin koalisyon hükümeti, siyasi tutuklular üzerinden devrimcilere ve
toplumsal muhalefete mesaj vermek için bu saldırıları gerçekleştirdi. Ayrıca
cezaevlerinde insanları tek kişilik hücrelere koyarak itirafçı üretmek
toplumsal bir korku ve şizofreni yaratmanın aracı olarak F Tipi Cezaevleri
gündeme sokuldu. MGK tarafından hazırlanan eylem planıyla kamuoyu oluşturularak
cezaevlerinin “örgütlerin eğitim kampı” olduğu yönünde her gün propaganda
yapıldı. Sanki cezaevlerine müdahale edilmese TC ortadan kalkacakmış gibi bir
ortam oluşturuldu.
Veli Saçılık |
- Olay sonrasındaki hukuki süreç
içerisinde devlet önce size tazminat ödeyip sonra sizi borçlu çıkardı. Nasıl
bir hukuki sürecin içine girdiniz?
İdare Mahkemesi, devletin
hükümlünün can güvenliğini korumakla sorumlu olduğu gerekçesiyle, toplam 150
bin lira tazminata lehimde hükmetti. Bu dava, Danıştay’da eksik soruşturma
gerekçesiyle bozuldu. Mahkemeye geri dönen davada, bu defa, “devletin
gerektiğinde öldürme yetkisi vardır”, gerekçesiyle tazminat ödenmemesi
yönünde karar verildi. Verdikleri tazminatı geri alma süreci böylelikle
başlamış oldu. Dava şu anda Danıştay’da sonuçlanmayı bekliyor.
- Dönemin Cezaevleri Genel Müdürü
ve şimdinin HSYK üyesi Ali Suat Ertosun, sizin yaşadığınız olay için “olayın
sorumluları hakkında gereken yapılacak” demişti. “Gerekenler” yapıldı mı?
“Gereken” elbette yapılmadı. Hiç
kimseye ne bir dava, ne bir ceza söz konusu olmadı. Aksine isyan ettiğimiz
iddiasıyla bize, hücre cezası verildi ve hapis istemiyle dava açıldı. Neyse ki
dava zaman aşımından düştü. Demek ki devletin elinden bir şey gelmiyormuş.
- AİHM’deki Hrant Dink Davası’nda
olduğu gibi bir skandal savunma da sizin AİHM’deki davanızda yaşandı. Devlet
kendini nasıl savundu mahkemede?
Devletin avukatları savunma işini
yalan söylemekle eşdeğer tutuyorlar. Olayın içeriğini delillerini hiç dile
getirmeden bizim ne kadar tehlikeli olduğumuz, müdahale edilmediği takdirde ne
kadar kötü şeyler yapılacağı gibi akıllara ziyan, hukukla adaletle alakası
olmayan niyet okumaya dönük savunma yaptılar. Hatta bizim askere ateşli
silahlarla saldırdığımızı iddia ettiler. Bunları söylerken maddi hiçbir delil
dahi sunma gereği duymadılar. AİHM ise bir savcıya yakışmayacak
ciddiyetsizlikte soruşturma yapıldığını, işkenceyi açığa çıkarmak ve
sorumluları bulmak yerine prosedürü tamamlayıp olayın üzerini kapatmaya
çalışıldığını açıkça kararda yazdı ve 20.000 euro ödenmesine hükmetti. Keza
Hrant Dink davasında da sorumluları yargılamak değil, konuyu kapatmaya dönük
bir çalışmaları vardı. Devlet geleneğini bozmuyor.
- Geçtiğimiz sene 19 Aralık
Katliamı için dava açıldı ve sadece katliamda bizzat görev alan rütbesiz erler
yargılanıyorlar. Sizce bu yeterli mi veya en çok ceza alması gereken insanlar
bu jandarma erleri mi?
Ben, dava evrakını almak üzere
Adliye’ye gittiğimde, Cumhuriyet Savcısı beni odasına çağırdı ve davayı
takipsizlikle sonuçlandırdığını ama bu kararı Adalet Bakanlığı'ndan arandığı
için böyle verdiğini söyledi. Davayı takipsizlikle sonuçlandırarak bu davaya
AİHM yolunu açtığını, dolayısıyla bize iyilik ettiğini ve kararın kendisiyle
ilgili olmadığını söyledi. Türkiye’de adalet böyle işliyor, ya
tamamen örtbas ediliyor; ya da alt rütbedeki askerlere dava açıp, onu da zaman
aşımıyla sonuçlandırarak işkence cezasız bırakılıyor. Bu katliamların esas
sorumluları, operasyonu planlayan MGK, Hikmet Sami Türk, Ali Suat Ertosun,
Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz, Devlet Bahçeli ve katliam emrini veren
komutanlardır. Eğer adalet yerini bulacaksa, öncelikle bunlar yargılanmalı ve
cezalandırılmalıdırlar. Onun dışında yapılan her türlü şey, adaleti oyalamak ve
insanlarla dalga geçmektir.
Sevag Beşiktaşlıyan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder