Neler Oluyor Bize?
Adım Ferdi Orhan, altı yıldır dolmuş şoförlüğü yapıyorum. Yıllardır
vitesi ileri geri atmaktayım. Ben bu acı dolu ve Fazıl Say'ın asla anlayamayacağı
arabesk hikâyemin anlatıcısıyım. Gönül isterdi ki, bu hikâyeyi Müşfik Kenter
yüksek sesle okusun, derdimize dert katsın. Olsun varsın, hikâyenin kendisi bol
acılı zaten. Bu arada unutuyordum sesim Allah vergisidir hani, dinleyene bir
büyük bitirtir, övünmek gibi olmasın. Rahmetli
babam, bu yeteneğimi küçük yaşlarda keşfetmişti. Ünlü olmam için
inşaatlarda yüksek sesle türkü okutmak mı, Unkapanı’na gidip dükkân dükkân
dolaşmak mı istersiniz, hepsini yaptırdı ama ben okumak istiyordum. Okudum da.
Özel bir bankada işe başladım ama içi çürümüş zihniyetlere tahamül edemedim. İşini
erken bitirmek isteyen bir herif, bana rüşvet teklif edince… Kendimi kaybedip
adamın ağzını yüzünü kırdım ve istifamı verdim. Ve baba mesleği dolmuşculuğa
başladım.
Yataktan kötü kalkmamdan anlamalıydım, o günün kötü geçeceğini. Önce
benzin fiyatlarının artması haberiyle bozulan sinirim, dolmuşta para üstü
kriziyle daha da artmıştı...
Yolcu: Kaptan,
para üstümü vermedin..
Ferdi: Efendim
abi, ne oldu?
Yolcu: Kaptan,
para üstümü vermedin galiba?
Ferdi: Galiba
mı? Abi para üstünü aldın mı, almadın mı?
Yolcu: İşte
onu tam olarak hatırlayamıyorum.
Ferdi: Hay
Allahım, sabah sabah! Neyse abi vereyim para üstünü, ne kadar vermiştin?
Yolcu:
10tl galiba.
Ferdi:
Gene galiba dedi. Abicim sen ne verdiğini, ne aldığını bilmiyor musun?
Yolcu: Ya ben hep böyleyim. Evden çıkarken ocağı
kapattım mı, kapıyı kilitledim mi? Hiç emin olamam, biliyor musun? O yüzden,
yine muallâkta kaldım.
Ferdi: Tamam
abi, tamam ya! Gözünü seveyim sus! Veriyorum para üstünü!
Yolcu: Ama
bu kadar asabiyet neden? Eskiden ne güzel muavinler vardı! Onlar toplarlardı
parayı, hiçbir zaman böyle sorunlarla karşılaşmazdık.
Ferdi: Lan
şeytan diyor, git dal şu dallamaya! Al lan paranı! Sus artık. Kaza
yaptıracaksın. Muavinmiş, bilmem neymiş, Allahın salağı!
Yolcu: Lütfen
doğru konuşun benimle, Kaptan Bey.
Ferdi: Konuşmazsam,
ne olur? Beni Türk Dil Kurumu’na mı şikayet edeceksin, hıyar?
Yolcu: İneceğim
ben. Sizi de şikâyet edeceğim.
Ferdi:
Defol lan!
Normalde bu kadar sert çıkmam kimseye. Fakat bu aralar canım sıkkın
biraz, sevgilim biricik aşkım Esengül’le aramız limoni. Bu sabah kötü başladı
ya, 24 saat kötü gider. Saat yedi gibi işim bitti, Esengül’le buluşacaktım,
saat sekiz gibi. Bari bu kötü gün iyi bitsin umuduyla, koşa koşa gittim
Esengül'ün yanına. Esengül'le biz sekiz senelik uzatmalı sevgiliyiz. Maddi
koşullar yüzünden ancak geçen sene sözlenebildik. Bu matematik orantılarına bakacak
olursak, tahmini sekiz sene sonra da nişanlanmış olucağız. Aman Allah
göstermesin, gerçi sözüm var Esengül'e, bu yaz evleneceğiz inşallah. Esengül ile
bulaşacağımız yere gittiğimde, o henüz gelmemişti.
Kendimi bir an için, sabahki yolcu gibi hissettim. Acaba geç mi kalmıştım da
sinirlenip gitmişti? Bu kuşkular, beni “acaba başka birisi mi var?”
paranoyasına kadar götürdü. Cep telefonumla onu arayayım dedim, kontör kalmamış
iyi mi? Nereye gidiyor lan bu kontörler? Hah! Geliyor işte Esengül'üm!
Ferdi: Esengül'üm
ne oldu? Suratın neden asık böyle?
Esengül: Bizim
karşı komşu vardı ya, Mualla… Evleniyormuş haftaya.
Ferdi: Hadi
be! Allah mesut etsin, bahtiyar etsin.
Esengül: Ferdi,
ben beklemekten sıkıldım ya! Böyle bekle bekle, nereye kadar? Çeyizimin modası
geçti, bütün arkadaşlarım evlendi. Hatta bazıları evlendi boşandı, tekrar
evlendi. Biz daha geçen yaz sözlendik, bu kamplubağa hızıyla gidersek biz ancak
ölünce evleniriz.
Ferdi: Ben
sanki istemiyorum senle evlenmek, canımın içi. Ama ben ne yapayım? Bak bugün
benzin-mazot fiyatları yine artmış. Bir belimizi doğrultamadık ki…
Esengül: Bunlar
hep senin aşırı dürüstlüğünden kaynaklanıyor Ferdi, mis gibi işin vardı. Sırf
rüşvet verdiler diye. Gittin istifa ettin, cânım bankacılıktan.
Ferdi: Ederim
tabii! Böyle şeyler benim karakterime ters, haram para yiyemiyorum. Hem sen de
en az benim kadar idealistsin, dershanelerde çalışmıyorsun.
Esengül: Boşver
beni, hem adamın verdiği paranın haram olup olmadığını nereden biliyordun ki?
Ferdi: Almam
kızım, ben rüşvet falan. Haram lokma yemem yemeyeceğim, TAMAM MI???
Esengül: Bana,
sesini yükselterek konuşma, tamam mı?
Ferdi: Sen
de artık iki de bir şu para mevzunu açma! Ne zaman buluşsak, para da para… Yeter
ama artık, sen ne kadar kapitalist bir insan oldun ya!
Esengül: Demek
artık, beni böyle görüyorsun ha! Öyle olsun, ben gidiyorum Ferdi.
Ferdi: Nereye?
Esengül: Sana
ne? 100 lirayla buluşacağım, tamam mı? Hoşça kal!
Ferdi: Esengül,
Es... Gitme!
Neler oluyordu böyle? Ne kadar kötü bir gün geçiriyordum, durumu
unutmak için acil alkol nakline ihtiyacım vardı. Kankam, can yoldaşım Hidayet'i
aradım hemen.
Mutfak Meyhane Bu Hayat Bize Haram Oldu
Meyhaneye gidecek kadar bile param yoktu, anasını satayım. Eve girer girmez, hemen Hido’yu aradım. Annem
ve babam vefat edince, bu evde tek başıma yaşamaya başlamıştım ve bu sessiz ev
benim üstüme üstüme geliyordu. Acil Hido ve rakı takviyesine ihtiyacım
vardı. Hido’yu aramamla gelmesi bir
oldu. Hemen ortalıkta temiz havayı kirletmeye başladık, üst üste yakılan
sigaralar ve devrilen 70’likler…
Hidayet: Takma
kafana be Ferdim! Hayat böyle bir şey değil ki be!
Ferdi: Nasıl
takmayayım Hido, aşığım, seviyorum diyorum. Esengül bana para diyor. Sonra
diyorum kendi kendime, “Bana Kaderimin Bir Oyunu mu?” “Başka ne olacaktı ya?”
diyorum, “saftirik Ferdi” diyorum, kendi kendime. Bu karı beni şizofren yaptı
Hido!
Hidayet: Abi,
ne desem boş.
Ferdi: Bıktım
artık Hido yaşamaktan.
Hidayet: Abi
senin şarkın gelmiş, bir söyle de rahatla istersen.
Ferdi:
Tamam anasını satayım…
-Birinci bölümün sonu-
Can Öktemer
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder