Ahlaksız Teklifin
Cevabı
Siz, Esengül’ün Nuri Bazman adisinin
teklifine verdiği cevabı beklerken, ben, Esengül’ü bekliyordum. Sabahleyin sözleşmiştik, mesai bitiminde o
nefret ettiğimiz fakat menüdeki fiyatlarının cebimize uygunluğu sebebiyle
tercih ettiğimiz kafede buluşacaktık. Fakat kendisi beni tam iki saattir
bekletiyor, acaba arasam mı?
Kirlenmek Güzeldir
Esengül: Ne yaptım
ben? Nuri nasıl kıydın bana?
Nuri: Ne
diyorsun sen Esengül? Kendi isteğinle girdin koynuma.
Esengül: Orası
öyle ama benim gibi saf ve temiz bir kızı nasıl kirletirsin?
Nuri: Yavrum,
bir tanem kirlenmek güzeldir, çağırırsın Ayşe Teyze’yi seni bir ovalar geçer
kirlerin.
Esengül: Hayvan,
bir de espri yapıyor. Allah’ım kendimden utanıyorum iki kuruş için kendimi ne
hale getirdim. Ben bu durumu Ferdi’ye nasıl açıklarım.
Nuri: Ferdi kim?
Esengül: Sevgilim.
Nuri: Eski
sevgilim demek istedin galiba?
Esengül: Şu,
durumda öyle gözüküyor. Galiba ben senden hoşlanıyorum.
Evet, duydunuz! Esengül çıkardı
ağzından baklayı… Of, inanamıyorum 7 senedir sevgimizle büyüttüğümüz aşkımız…
Kendisini fitnessa ve borsa endekslerine adamış iğrenç bir adam
tarafından parçlandı. Bundan sonra
diyebileceğim tek şey şu: Getirin sazımı...
“Kim gelse geçse artık/bu kırık kalbimden can diye/dayan diye durdum, ey aşk/ben senden bahar umduydum/sen yine kış oldun uzun uzun “
Senin Aşkından
Başka Bana Ne Gerek?
Esengül’ün beni ekmesi sebebiyle
moralim bozulmuştu, hemen telefona sarıldım Esengül’ü aradım. Telefon uzun uzun
çaldı ve en sonunda telefonuna cevap vermeyi becerebildi Esengül…
Ferdi: Esengül
neredeydin? Niye beklettin beni? İnsan bir haber verir di mi?
Esengül: Ferdi, önce bir alo deseydin.
Esengül: Ferdi, önce bir alo deseydin.
Ferdi: Bırak şimdi
telefon bürokrasisini, neredeydin?
Esengül: Özel ders
veriyordum, ayrıca neden böyle sorgular gibi konuşuyorsun?
Ferdi: Kızım,
biz sabah sözleşmedik mi? Neden gelemeyeceğini söylemedin?
Esengül: Özel
dersten sonra, Bazman’ların evinde oturdum, unutmuş olabilirim, ne var yani?
Ferdi: Ya, yeminle
yok böyle bir şey arkadaş! Neyse kapat telefonu, durum daha vahim hale
gelmeden.
Esengül: Sen çok
değiştin Ferdi! Dolmuş şoförü olduğundan beri, bildiğin kimlik değiştirdin.
Senden giderek soğumaya başladım, biliyor musun?
Ferdi: Ne? Sen
ne dediğinin farkında mısın? Ayrıca şöforsem günahım ne? Ben ikimizin mutluluğu
için gece gündüz direk sallıyorum, biliyor musun?
Esengül: Ne yapayım
sallıyorsan? Bize bir hayrı dokundu mu? Dur, ben cevap vereyim, hayır dokunmadı.
Telefonları, karşılıklı şiddetle
kapattık. Eve geldiğimde bilgisayarımı açtım, yanına da bir büyük... Elbette
rakının samimi arkadaşları; haydari, arnavut ciğeri ve peynirde bize eşlik
ediyorlar. Önce dinleyeceğim parçaları sıraladım. Neler vardı? İşte Müslüm
Gürses, Orhan Gencebay vardı. Sonra Facebook’u açtım, şu anki ruh halimi
yansıtan parçaları birer birer paylaşmaya başladım. Ardından Esengül’ün profiline
baktım, hay bakmaz olaydım! Esengül, profilinde ilişki kısmını kaldırmış, beni de
arkadaş listesinden çıkarmış. Olacak şey değil, sinirden ne yapacağımı
bilemedim açıkçası. Sonra telefonuma Esengül’den bir mesaj geldi. Size aynen
okuyorum gönderdiği mesajı;
“Ferdi, kusura bakma yüzüne karşı
söylemek isterdim bunları, fakat sen git gide tahamül edilmez bir adam olmaya
başladın. Bu yüzden mesaj atarak bu ilişkiyi bitirmek istedim. Bundan sonra bu
ilişki ikimize de hayır getirmez, zarar getirir. Ayrıca haberin olsun, ben Nuri
Bazman ile beraberim bundan sonra. Kendine çok iyi bak… “
İnanılmaz değil mi? Yedi senenin
sonunda, böyle kişiliksiz bir mesaj ile ilişkimiz bitti! Hem de Nuri Bazman
denilen iğrenç varlık yüzünden. Ben önce karşı mesaj atmak istemedim ama
tutamadım kendimi ve ona şu mesajı yolladım;
“Olmasa mektubun yazdıkların olmasa/Kim
inanır senle ayrıldığımıza/Sanma unutulur kalp ağrısı zamanla/Sanma unutulur
kalp ağrısı zamanla/Her şeyi unutarak yaşanır sanma/Neydi bir arda tutan şey
ikimizi/Birleştiren neydi ellerimizi/Bırak bana anlatma imkânsız sevgimizi/Sevmek
birçok şeyi göze almaktır/Olmasa mektubun yazdıkların olmasa/Kim inanır senle
ayrıldığımıza/Harcanmış zamanlar yeniden yaşanmaz ki/Geç kaldıktan sonra arama
boşa“
Eminim bu mesajdan sonra, kendini
toparlayamamıştır. Neyse sevgili okuyucu, ben büyüğün hesabını dürüyordum.
Tadını çıkarta çıkarta değil de, isyan ede ede içiyordum rakıyı. Yanında bol
sigara, kül tablası isyana etmeye bile başlamıştı kül birikintilerinden. Ben,
iyice dertlenmiştim. Aldım elime sazımı, baktım Esengül ile beraber
fotoğraflarımıza. Çok duygulandım Orhan Gencebay’dan “Dertler Benim Olsun”
çalmaya başladım.
İnanır mısın, sevgili okuyucu? O an,
ancak hayatın süprizlerine açık olanların yaşayabileceği bir şey gerçekleşti.
Arkamdan bir ses, “Yanlış notaya bastın, evlat!“ dedi. Arkama dönmemle
birlikte, karşıma Orhan Gencebay fizikli ve bıyıklı birisi dikildi; hatta şöyle
söylemekte fayda var, karşımda direkt Orhan Gencebay vardı. Ben hem alkolün
etkisiyle, hem de şaşkınlıkla:
Ferdi: Orhan
Baba?
İlhan Perisi: Hayır,
evlat ben ilhan perisiyim.
Ferdi: Nasıl ya?
İlham perisi değil miydi o?
İlhan: O başka,
ben başkayım.
Ferdi: Peki
neden Orhan Gencebay kılığındasın, İlhan Perisi?
İlhan: Bu, senin
beni hayal edişinle alakalı. Sen beni böyle hayal ettin, ben karşına böyle
çıktım.
Ferdi: Şu anda,
kafam trilyon biliyor musun? Dediklerinden hiçbir şey anlamadım.
İlhan: Şöyle
söyleyeyim evlat. Biz seninle bir albüm çıkaracağız ve sen Türkiye’nin sayılı
müzisyenlerinden biri olacaksın. Şimdilik ben gidiyorum, yarın tekrar geleceğim
ve albüm çalışmalarına başlayacağız. Ayrıca o star yarışmasına katılacağız,
haberin olsun.
İnanır mısınız, dediklerinden
gerçekten hiçbir şey anlamadım. Hayır, çok da içmedim, 70’lik rakının yarısını
tükettim. Yaşadığım kısa süreli şoktan çıkmak için hemen telefona sarıldım ve
kankam Hido’yu aradım.
Hido, dakikasında eve geldi. Sağolsun, o da, rakı ve bira ile dolu geldi.
Evimiz ufak bir kıvılcım ile patlama noktasına gelmişti. İşte özlediğimiz ortam
buydu.
“Hatalarına bir nilüfer/Sevgisizliğine bir kalp verdim/Artık geri ver/Geri veremezsin aldıklarını “
Hidayet: Abi, Facebook’ta
gördüm, yengeyle ayrılmışsınız.
Ferdi: Hido, hem
ayrılmışsınız diyorsun, hem de yenge diyorsun. Bu nasıl çelişkidir anlamadım.
Hidayet: Abi, sen
gene uçmuşsun, kaç tane içtin ben gelmeden?
Ferdi: Bilmiyorum Hido, kafam çok
karışık. Az önce ne oldu biliyor musun?
Hidayet: Yok abi,
bilmiyorum.
Ferdi: Az önce,
bana İlhan Perisi geldi
Hidayet: O kim abi?
Ferdi: Ya kim
olacak, hani sanatçılara gelir ya, yardım şeysi.
Hidayet: İlham
Perisi!
Ferdi: Ha ama
bana gelen İlhan Perisi.
Hidayet: Nasıl
abi? Bir yanlışlık olmasın.
Ferdi: Ya Hido,
ne yanlışlığı? Adam, Orhan Gencebay kılığında geldi. Sana albüm yapacağım dedi.
Sonra da gitti.
Hidayet: Abi, dur!
Senin kafaya ulaşmak için seriye bağlayayım şu rakıları. Yeminle bir bok
anlamadım.
Ferdi: Haydi, o
zaman şerefe.
-Üçüncü Bölümün
Sonu-
Can Öktemer
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder