1-8 Ocak 2012- Elbette ki Yılmaz Özdil’e bu haftaki Sayın Kaçakçı yazısı üzerinden
söylenecek en hafif tabir olacak, “çok bilmiş”. 35 insanın hayatı üzerinden
yaptığı çirkin hayvan cinselliği benzetmesi ve ortada bu kadar yok olmuş can ve
akan bu kadar kan varken, “vicdan”ını rafa kaldırarak yazdığı yazı üzerine
söylenecek çok güzel laflar var. Bu kadar acı söz konusuyken, en azından
susabilme izanına sahip olabilseydi, yazıda üzerimize boca ettiği insaniyetten
yoksun fikirlere bile tahammül edebilirdik. İşe yaramaz ya, biz yine de,
“haftada iki kereden ayda 15 bin lira kazanıyor” diye üfürdüğü kaçakçıların
hayatının ne koşullarda geçtiğini, Yaşar Kemal’in sınır köylerinde
yaşadıklarından, Fakir Baykurt’un, Bekir Yıldız’ın hikâyelerinden veya
Uludere’ye taziye ziyaretine giden tanıklardan öğrenmesini tavsiye edelim.
Ulus-devletlerin çizdiği muhayyel sınırların insanları akrabalarından, topraklarından, tarlalarından ve ihtiyaçlarından ayıramayacağı, idrakine sığmayacak olabilir. Çünkü o devletine, onun çizdiği sınırlara ve onun yarattığı ve refaha erdirdiği insan tipine tapıyor. Fakat bu ülke, “devlet dersinde” öldürülen “meçhul çocukların” altında yattığı “kara bir mermer”den başka bir şey değil. Ama bu mermere sahip olabilmenin büyüsüyle gözleri kör olan ve “kalbi kuruyan” Özdil’in hayatının tek gerçeği, her şeyiyle yine o “devlet” denen yapı. Bu gerçeğe olan güveni de onu “bildiğini” sanabilmesine ve bunu açıkça ve utanmazca dışarı vurabilmesine sebep oluyor. Bu da, Bülent Somay’ın belirttiği gibi en “tehlikeli” insan tipine dönüşmesine yol açıyor: “bilmediğini bilmeyen insan”…
Ulus-devletlerin çizdiği muhayyel sınırların insanları akrabalarından, topraklarından, tarlalarından ve ihtiyaçlarından ayıramayacağı, idrakine sığmayacak olabilir. Çünkü o devletine, onun çizdiği sınırlara ve onun yarattığı ve refaha erdirdiği insan tipine tapıyor. Fakat bu ülke, “devlet dersinde” öldürülen “meçhul çocukların” altında yattığı “kara bir mermer”den başka bir şey değil. Ama bu mermere sahip olabilmenin büyüsüyle gözleri kör olan ve “kalbi kuruyan” Özdil’in hayatının tek gerçeği, her şeyiyle yine o “devlet” denen yapı. Bu gerçeğe olan güveni de onu “bildiğini” sanabilmesine ve bunu açıkça ve utanmazca dışarı vurabilmesine sebep oluyor. Bu da, Bülent Somay’ın belirttiği gibi en “tehlikeli” insan tipine dönüşmesine yol açıyor: “bilmediğini bilmeyen insan”…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder