Nijerya
için 2011 yılının sessizliği, radikal örgüt Boko Haram tarafından,
Ağustos ayında BM binasına ve Noel'de kiliselere düzenlenen saldırılar
ardında 125’e yakın ölü bırakmasıyla bozuldu. 20 Ocak’ta da Nijerya’nın kuzey
batısında yer alan Kano’da gerçekleşen eş zamanlı bombalı saldırılar 200’e
yakın insan ölmesine sebep oldu. Bu saldırı, örgütün 2009 yılında gerçekleştirdiği
ve 700’den fazla kişinin yaşamını yitirdiği saldırıdan sonra ikinci en kanlı
saldırı oldu. Afrika’nın en kalabalık ülkesinde şiddet iyice tırmanırken,
Nijerya’da neler olup bittiğini öğrenmek için, biz de Ankara Üniversitesi Afrika
Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nden (AÇAUM) araştırmacı Müge
Dalar’la konuştuk.
Boko Haram ne zaman kuruldu? Kuruluş amacı
ve hedefleri nedir?
Boko
Haram, Hausa dilinde “Animist, Batı tarzı ya da İslami olmayan eğitim günahtır”
anlamına geliyor. Resmi adı Sünnet ve Cihadın Yayılmasına Adanmış İnsanlar
anlamına gelen örgüt, 2002 yılında Muhammed Yusuf tarafından kuruldu. Yusuf,
öncelikle bir dini eğitim kompleksi kurdu ve pek çok fakir aile çocuklarını bu
okula gönderdi. Bu okulda hedef, örgütün Nijerya’da Batı’nın dayattığı
demokrasinin yıkılarak, ülkenin şeriatla yönetilmesi amacı için mücahit yetiştirmekti.
2004 yılında, “Afganistan” adında bir askeri üs kurarak çevre karakollara
saldırılar düzenlemeye başladılar. En belirgin özellikleri, motosikletli
tetikçi ve bombacılar kullanmaları. Özellikle polis karakollarını, devlet
binalarını, göçmen bürolarını, politikacıları ve diğer geleneklerden gelen
Müslüman din adamlarını hedef alıyorlar.
2009
yılında yaşanan büyük çatışmada örgüt lideri Muhammed Yusuf polis tarafından
öldürülmüş ve cesedi televizyonda gösterilmişti. Hükümet de örgütün
bitirildiğini açıkladı. Ancak 2010 yılının son aylarında bir hapishaneyi
basarak örgüt üyelerini serbest bıraktılar ve bu tarihten itibaren de
saldırıların sıklığı arttı.
Nijerya’da yaşanan bu dini çatışmanın bir
geçmişi var mı? Örneğin Devlet Başkanı Goodluck Jonathan’ın Hıristiyan olması
bu çatışmaların bir etmeni mi?
Çatışmaların
yoğun olarak yaşandığı bölgeye bakıldığında kronik fakirlik, burada da
karşımıza bir veri olarak çıkıyor. 250’den fazla etnik grubun bir arada
yaşadığı ülkede bu bölünmüşlüğe bir de İslamiyet ve Hıristiyanlık arasındaki
kesin ayrım da eklendiğinde fakirliği ortadan kaldırmaya ve sosyo-ekonomik
çıkar elde etmeye yönelik her çatışma, dini bir nitelik kazanıyor.
Nijerya’da
Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasındaki çatışmaların bu kadar derinleşmesinde
rol oynayan en önemli faktörün temelleri ise sömürgecilik döneminde yatıyor,
Afrika’nın her yerinde bugün de etkisini gösteren hemen her sorunda olduğu
gibi. Bugün Nijerya nüfusunun %50’si Müslüman ve ağırlıklı olarak ülkenin kuzey
eyaletlerinde yaşıyorlar. Hıristiyanlar ise ülke nüfusunun %40’ının teşkil
ediyor ve çoğunlukla güney eyaletlerde yaşıyorlar. Kırılma ise 1903 yılında
Nijerya, Nijer ve Güney Kamerun’u kapsayan Sokoto Halifeliği’nin İngiliz
sömürge yönetimine girişi. Bu tarihten itibaren İslamiyet, sömürgeciliğe ve
Batı’ya direnişin bir simgesi haline geldi. Sömürge yönetiminin dağılmasından
sonra da Müslümanlar siyasal hayata egemen oldular. Nijerya Anayasası’nda yer
alan devlet başkanlığının her dönem Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasında el
değiştirmesini öngören maddesi hiç uygulanmadı. Ülkenin ilk Hıristiyan Devlet
Başkanı, önceki başkan Yar’adua’nın ölümünün ardından göreve gelen ve seçimle
de yerini sağlamlaştıran Goodluck Jonathan. Bu gelişme de ülkedeki siyasi
dengeleri sarstı. Diğer yandan, Jonathan’ın arkasında önemli ölçüde hem iç hem
de dış destek de var. Jonathan yönetimi en başından beri ABD ile sıkı ilişkiler
tesis etti. Jonathan aynı zamanda ülkenin petrol zengini Nijer Deltası
bölgesinden. Bu da arkasındaki önemli iç desteğin kaynağı. Kısacası, Nijerya’daki
mücadele bin yıllık bir mücadele, yeni olan bunun dini görüntüsünün ön plana
çıkarılması.
Nijerya, aynı zamanda petrol ve doğalgaz
açısından da zengin bir ülke. Enerji kaynakları, bu yaşanan vahşetin bir sebebi
mi?
Petrolü,
doğalgazı ve 2008 yılında uygulamaya koyduğu ekonomik reformlarıyla Nijerya
bugün Sahra-altı Afrika’nın en hızlı büyüyen ekonomilerinden birisi.
Dolayısıyla uluslararası sisteme tam olarak eklemlenmesi beklenen Nijerya’nın
adı, bu sistemle taban tabana zıt radikal bir hareketle anılıyor. Bu da
resimdeki bir ayrıntının olduğundan daha büyük algılanmasına neden olabiliyor.
Diğer yandan Nijerya, ABD’nin en büyük petrol sağlayıcılarından biri. Bu bağlamda
ABD’nin çıkarlarına yönelik doğrudan bir saldırı gerçekleştirmeyen örgütün, ABD
çıkarlarına tehdit ilan edilmesi de bir nebze olsun anlam kazanıyor. Kasım
ayında ABD Kongresi’ne sunulan raporda Amerikan çıkarlarına ve topraklarına bir
tehdit olarak ilan edilen Boko Haram’ın, El-Kaide ile işbirliğine uygun olduğu
vurgulandı. Boko Haram’ın El-Kaide ile söylemsel düzeyde sınırlı bir benzerliği
olsa da bir bağı yok. Buna rağmen, ABD’nin her türlü aşırı İslamcı hareketi bir
tehdit olarak algılama refleksi herkesin malumu
Geçtiğimiz yıl Sudan referandumla
bölünmüştü. Sudan’dan farklı olarak, barışçıl olmasa da, Nijerya’da aynı yoldan
gidebilir mi?
Ülkedeki
etnik bölünmüşlüğün yarattığı siyasi gerilimin azaltmak için 1996 yılında
ülkedeki eyalet sayısı 16’dan 36’ya yükseltildi ve eyaletlerin özerkliğine
varan hukuki gelişmeler yaşandı. Bunun üzerine, kuzeydeki Müslüman eyaletler
birbiri ardına şeriat ilan etmeye başladı ve 2001 yılı itibarıyla şeriatla
yönetilen eyalet sayısı 12’ye yükseldi. Bir yandan da Müslüman kuzey
eyaletlerin kendi aralarında bir birlik arayışına girmeleri de söz konusu. Bu
durum da Hıristiyan güneyin ayrılıkçı taleplerini arttırdı ve politikalar dinle
harmanlanmaya başladı. Dolayısıyla ayrılma talepleri giderek daha fazla
dillendirilir oldu. Diğer yandan Wikileaks belgelerinde 2015 yılında
Nijerya’nın bölüneceğinden söz ediliyordu. Ancak Nijerya gibi dev bir
ekonominin bölünmesi barışçıl yollardan olmayacaktır.
Orta Doğu ve Mağripler, devrimci bir
dalgayla sarsılırken, altında kalan coğrafya çatışmalar ve diktatörlüklerle
yaşamaya devam ediyor. Arap Devrimleri’nin Afrika’nın geriye kalanını
etkilemesini bekliyor musunuz?
Ortadoğu
ve Kuzey Afrika’da yaşanan gelişmeler, Sahra-altı Afrika’da da yankı buldu. Zimbabwe,
Uganda, Cibuti, Kamerun ve Sudan gibi ülkelerde halk, sokaklara döküldü, ancak
bakıldığında bu hareketler geniş halk kitlelerine yayılmadı. Kuzey Afrika ile
Sahra-altı Afrika ülkelerinin büyük yapısal farklılıkları olduğu muhakkak.
Gelişmişlik düzeyi, okuma-yazma oranı, etnik ve dini yapı büyük farklılıklar
arz ediyor. Diğer yandan internet kullanım oranları da Kuzey Afrika ile
kıyaslandığında oldukça düşük, dolayısıyla özellikle Mısır isyanında büyük rol
oynayan sosyal paylaşım sitelerinin Sahra-altı Afrika'da bu tarz bir rol oynaması
mümkün görünmüyor. Bu bağlamda, benim kişisel görüşüm Arap Baharı’nın
Sahra-altı’nda geniş halk kitlelerine yayılmayacağı yönünde. Ama gündelik
siyasetin dilini dönüştürdüğü muhakkak. Halk reform isteği ile sokağa
dökülebiliyor, devrilmekten korkan yönetimler de buna ya vaatle ya da baskıyla
karşılık veriyor. Sudan bunun açık bir örneği. Nüfusunun %70’inden fazlası Arap
olan ülkede öğrenci gösterilerinin yaşandığı Hartum Üniversitesi’nde eğitime
süresiz olarak ara verildi. Dolayısıyla devrimler eğer Sahra-altı Afrika’ya
yayılacaksa, zaten Devlet Başkanı Ömer el-Beşir üzerinde ağır uluslararası
baskı bulunan Sudan’ın bir geçiş yolu olabileceği tahmin edilebilir.
Sevag Beşiktaşlıyan
Bu röportajın kısaltılmış versiyonu, 26 Ocak-1 Şubat tarihli Agos gazetesinde yayınlandı.
Bu röportajın kısaltılmış versiyonu, 26 Ocak-1 Şubat tarihli Agos gazetesinde yayınlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder