Fotoğraf: Cahilus |
Bülent, Nihan'ın yüzüne
bakmadan, "Senin kemoterapin ne zamandı? Ben de ameliyat olursam çakışmasın
günler" dedi.
"Sen bunları
şimdi düşünme canım, bir şekilde hallolur bu işler." Nihan soğukkanlı
olmaya çalışıyordu, fakat ses tonu onu ele veriyordu.
Bülent ve Nihan
evlerine çıktılar, Bülent hemen kanepeye uzandı, yorgun gözüküyordu. Hiç
ummadığı bir zamanda kanser onu da bulmuştu, hem de en olmadık yerinde,
testisinde tümör çıkmıştı. Küçükken babası ona, “Göster amcanlara pipini”
dediğinde gururla pantolonunu indirirdi. Şimdi ise istemeden de olsa, birçok
doktorun önünde pantolonunu indirmek zorundaydı. Gerçi o, şimdi bunu düşünecek
durumda değildi. Ne zaman ameliyat olacaktı? Kemoterapi alacak mıydı? Tam da
Nihan'ın tedavisi iyi giderken, ya kızcağız şimdi ona üzülüp tedavi aksarsaydı!
Birkaç dakika sonra
Nihan da yanına uzandı Bülent'in. Bülent, "Kemoterapi acıtıyor mu?"
dedi.
Nihan her zamanki
sakin tavrıyla: "Canım benim, belki sana kemo vermeyecekler. Hem ne olur,
artık bunları düşünme! Güzel şeyler düşünelim olmaz mı?"
Bülent, Nihan'ın bu
lafından sonra sustu, iki ay öncesini düşündü. İki ay önce Nihan'ın göğüs
kanseri olduğunu öğrenmişlerdi. Bülent, hayatında en çok önem verdiği insan
olan biricik aşkı Nihan'ın kanser olduğunu öğrenince uzun süre kendine
gelememişti. Bülent'i yatıştırmak yine Nihan'a düşmüştü. Başarılı bir ameliyat
ile Nihan'ın kanserli göğsünü almışlardı. Şimdi ise Nihan'ın tedavisinin ikinci
aşamasına geçilmişti. Haftanın iki günü kemoterapi alıyordu, Nihan. Doktor,
saçlarınız dökülebilir demişti; fakat Nihan'ın saçları henüz dökülmemişti. O
yine de kendisini bu duruma hazırlamak için saçlarını kısacık kestirmişti. İki
ay sonra, tam her şeyi yoluna koymuşken, bu sefer de Bülent'in testisinde
kanser çıkmıştı. Acil ameliyatla alınması gerekiyordu.
Bülent boş boş
gözlerle tavana bakarken, Nihan müzik çaların yanına gitti, Bülent Ortaçgil’den
"Oyuna Devam"ı açtı. Nihan şarkıya bağıra çağıra eşlik
ediyordu: "Oyuna devam/biz hiç yorulmadık/biz hiç yenilemedik."
Sonra gitti ve Bülent'e bir öpücük kondurdu.
Ertesi gün, iyi bir
haberle güne başladılar. Bülent'in tomografisi temiz çıkmıştı, kanser metastaz
yapmamıştı. Bülent'in az da olsa yüzü gülmüştü. Ameliyat günü de belirlenmişti,
iki gün sonra, başarılı bir operasyonla kanserli testis alındı.
Bülent ameliyattan
çıkınca arkadaşlarından sağlam destek geldi. Nihan ve Bülent'in evleri misafir
kaynıyordu. Onlar hiç alışkın değillerdi aslında, bu kadar çok misafire. Bir
iki arkadaş grupları vardı, sadece onlarla görüşüyorlardı. Bunların dışında
evlerinde oturup müzik dinleyip, kitap okuyorlardı. Doktor sıkı sıkı tembih
etmişti, maskesiz insan arasında çıkılmayacaktı. Bülent, bu emre harfiyen uydu.
Nihan ise ilk başta, “Bu ne ya? Hasta mıyım ben de maske takacağım?” dediyse de,
Bülent'i kıramamıştı. Eve her gelen misafir sağ olsunlar, elleri boş
gelmiyorlardı. Börekler, çöreklerle geliyorlar. Nihan ve Bülent, çoğunu
yiyemeden çöpe atıyorlardı. Yakın arkadaşlar ise kanser tedavisinde etkilidir
diye ısırgan otu, nar suyu şifalar getiriyorlardı. İkisi de sıkı birer
pozitivist olmalarına rağmen, belki işe yarar diye bu otlardan tüketiyorlardı.
Bülent yürümeye
başlayınca, Nihan'ı kemoterapi seanslarına götürmeye başlamıştı. Bülent, seans
esnasında Nihan'ın en sevdiği yazarı Tezer Özlü’nün Yaşamın Ucuna Yolculuk
kitabını okuyordu. Akşamları eve gelince, Nihan hemen kanepeye uzanıyor, Bülent
ona Tezer Özlü okumaya devam ediyordu. İkisi de işlerinden izin almışlardı,
uzun zamandır böyle bir hayal kuruyorlardı, baş başa uzun haftalar evden hiç
çıkmadan müzik dinlemek, film izlemek, kitap okumak istiyorlardı. Fakat bu
şartlarda evde bulunmak, ikisinde de buruk bir sevinç yaratıyordu, ayrıca pek
de yalnız kalamıyorlardı. İş yerlerindeki sevmediği çalışma arkadaşlarından kat
komşularına kadar birçok insan, geçmiş olsuna geliyordu. Ancak gecenin
ilerleyen saatlerinde yalnız kalabildiklerinde ise sevdikleri Bülent Ortaçgil
şarkılarından seçmeler yapıp geçmiş hakkında konuşuyorlardı. İkisi de belli
etmese de ölüm korkusu içlerinde bir yerde duruyordu.
Nihan çok sevdiği
Tezer Özlü'nün kitabını kapatarak, Bülent'e döndü;
“Ne kadar çok
ölüyoruz di mi? Hem de saçma sebepler yüzünden. Yaşlılıktan ölenlerin sayısı
azalacak bu gidişle. Tanrı'yla bir anlaşma yapsak aslında. Birkaç yıl ölümleri
durdursa, yaşamımızın değerini anlar mıyız o zaman?”
Bülent'in gözleri
dolar gibi oldu:
“Belki de Azrail ile
satranç oynamak yerine, tavla oynamalıyız. Tavla ile ona karşı kazanma şansımız
yüksek olur.”
Nihan koca bir
kahkaha attı, “Yedinci Mühür'de satranç yerine tavla oynansaydı, film bu
kadar etkili olur muydu acaba?” dedi gülerek.
Fonda Ortaçgil'in Light
albümündeki Aşk Var parçası çalıyordu: "Bir tek aşk var/Aşk
var mı?/Var aşk var.” Bu şarkı eşliğinde
birbirlerine sarıldılar. Gözleri dolu dolu öpüştüler.
Bülent, Nihan'a
döndü ve Nihan'ın gözlerindeki yaşları sildi. Sonra aklına Cahit Zarifoğlu
geldi. Önce Nihan'a bir öpücük kondurdu sonra:
“Ve bunları elbette çabucak geçelim sevgilim…”
Can Öktemer
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder