27 Şubat-4 Mart 2012- Geçtiğimiz hafta da çok bilmiş adayları
konusunda sıkıntı yaşamadık. 13 Mart tarihinde Sivas Katliamı davasının zaman
aşımına uğrayacak olmasıyla bu topraklarda adaletin hiç de adil olmadığını bir
kez daha görmemizi sağladı. Adıyaman’da Alevi ailelerinin kapılarının
işaretlenmesi ve “çocuklar boyamış” gibi ancak bu ülkeyi tanımayacak insanların
inanacağı bir açıklamayla geçiştirildi. İdris Naim Şahin ise geçen haftaki
Hocalı mitinginde içindekileri yeterince dökememiş olacak ki, (sanki yaşamlarımız
nefret söylemi, ırkçılık ve resmi yalanlardan arınmış, sağlıklı yürüyormuş
gibi) “AKP’nin üşümesi halinde Türkiye’nin zatürre olacağını” söyledi. Hızını
biraz daha alamazsa Güneş Sistemi’nin merkezini AKP olarak tanımlayacak İdris
Naim Şahin’e, ne yazık ki, bir bere yollayamıyoruz. Fakat bakanımız 3. kez
mansiyon ödülüne hak kazanarak, şimdiye dek “Haftanın Çok Bilmişi’nde en çok
anılan kişi” olarak kendini önemli bir konuma yükseltiyor.
Ama geçtiğimiz hafta yaşanan en büyük hayal
kırıklığını “Bu aşk burada biter ve ben
çeker giderim“ dizelerinin sahibi Ataol Behramoğlu’ndan geldi. CNN Türk’teki 5N1K
programında Cüneyt Özdemir’e konuk olan Behramoğlu, 28 Şubat post modern
darbesini “28 Şubat 1997’de askerler Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin o
dönemdeki iktidarı tarafından başta eğitim olmak üzere yıkılmasına bozulmasına
engel oldular.” sözleriyle destek vererek büyük bir şaşkınlık yarattı. 1980 darbesinde Barış Derneği’nin kurucusu
olduğu için tutuklanarak Maltepe Askeri cezaevine kapatılan Behramoğlu’nun “Ben
darbe iyidir, demokrasi kötüdür demiyorum. Asla böyle bir şeyi savunmuyorum.
Ama gerekirse olabilir” diyerek 28 Şubat’ı desteklemesi içine düştüğü karmaşayı
gösteriyor. Kendisinin zamanında mağduriyet yaşatmış askeri darbeyi bu gün
savunacak duruma gelmiş. Mesleği şairlik olan Behramoğlu şairlerin sivil
olduğunu unutuyor ve “Halk örgütlü değilse buna bir şekilde buna bir şekilde
asker karar verebilir. Askerin yaptığına sivil toplum sahip çıkabilseydi, toplum
bambaşka bir yere gidebilirdi” diyerek bütün demokratik çözümlere sırtını
dönerek askeri çözümlere sığınıyor. Ayrıca kendi hayatını, soyut değerler
üzerinden, kendisinden daha “iyi” düzenleyebilecek birilerinin olduğuna
inanarak, Behramoğlu sadece içindeki karmaşayı göstermiyor; aynı zamanda elinin
altından giden o arkaik Cumhuriyet ideallerinin paniği içinde bir sivil olarak
kendi iradesini yok sayıyor.
Peki bu buhran sadece Ataol Behramoğlu’nda mı
gözüküyor? Rutkay Aziz, Tarık Akan, Ferhan Şensoy gibi kimi aydınlarda, mevcut
siyasi iktidarı ancak askeri yollarla defedebileceklerine inanıyorlar.
Cumhuriyet güç birliği gibi artık adı bile antik kalmış oluşumların toplantılarında
inatla korumayı çalıştıkları Kemalizm ve Cumhuriyetin tek partili anti
demokratik dönemini yüceltiyorlar. 1980 darbesinin mağdurları olarak, mağdur
oldukları anti demokratik düzenin tam kendisi oluyorlar. Ataol Behramoğlu’un
yaptığı açıklamalarla düştüğü durumu görünce Türkiye edebiyatının belki de en "sivil şairi" Ece Ayhan’ı bir kez daha anmak
farz oluyor:
Bir Sivil Şairin Ölümü
Beyoğlu’nda. Sakızağacı Caddesi’nde, devletin hem dışında, hem de
karşısında olarak, bir pezevengin ve bir orospunun oğlu olarak, biz de diyoruz
ki:
“Şiir, şiirde kalmaz efendiler! Kalmamıştır da! Evet, bir şiirde dizgi
yanlışı olabilir! Ama, baba düşüncede? Asla!“
1 yorum:
gerçekten çok kötü durumdalar !
Yorum Gönder