Ankara’da
çizgi romanın talebini adeta tek başına karşılayan ve bunu çocukluktan gelen
bir tutkuyla tek başına yapan bir sahaf, Ayhan Ataman. Ataman’la Tunalı
Pasajı’ndaki dükkanı Devr-i Alem Sahaf’ta, çizgi roman tutkusunu ve Türkiye’de
çizgi roman yayıncılığının dününü, bugününü konuştuk.
- Çizgi
roman koleksiyonu yapmaya ne zaman ve nasıl başladınız?
Çizgi romanı doğrusu önce dinlemeyle başladım
diyelim. Beş yaşındayken babam bana çizgi roman alırdı ve bana okurdu. Babam
İngilizce ve Fransızca bilirdi, dolayısıyla Türkiye’de yayınlanmayan birçok
çizgi romanı takip edebildim. Bizim zamanımızda Pekos Bill, Oklahoma, Köroğlu
vardı. Sonra İngilitre’de çıkan Mickey Mouse Weekly diye bir çizgi roman
serisini takip ederdik. Onun içinde meşhur İskoç kahraman Rob Roy vardı. Babam,
bana başka türlü okurdu onları. Hatta çoğunlukla Latince oğlum bunlar okunmaz
derdi geçerdi. Öyle atlatırdı beni. Ondan sonra yavaş yavaş ben de başladım.
Tabii memur çocuğu olunca bayağı dolaşıyorsunuz, dolayısıyla bazı çizgi
romanlarımız kayboldu. Gene de birçoğunu koruyabilmeyi başardım. Sonradan koleksiyonumu iyice genişlettim.
- Peki çizgi
roman satmaya ne zaman başladınız?
Uzun süre bambaşka bir işle uğraştıktan, 2002
yılında bu sevdaya geri dönüp bu işe başladım, 10 yıldır yapmaya çalışıyorum.
- Son
dönemlerde çizgi roman satışında bir seyir değişikliği var mı? Örneğin, en
yoğun olduğu dönem ne zamandı?
Bugün geçmişe nazaran çok çeşit var. Ama okuyan
miktarı zannediyorum, gene aynı, hatta kısmen de olsa bir düşüş var. Şu an için
konuşursak çizgi roman çeşitliliği 70’li yıllara göre daha fazla, fakat en
yoğun olduğu dönem 60’lı ve 70’li yıllar. O yıllarda özellikle İtalyan çizgi
romanları çok revaçta idi.
- Dünden
bugüne süper kahramanlara olan ilgide bir değişiklik oldu mu?
Eski dönemde de, süper güçleri olan kahramanlar
vardı, fakat çok fazla çeşitlilik yoktu: Süperman, Batman ve Örümcek Adam… 1970’lı
yılların ortalarına doğru, Ali Recan’ın Alfa Yayınları’nın çabalarıyla Conan,
Demir Adam, X-Men ve Silver Surfer yayınlanmaya başladı. Böylelikle çizgi
romanda geniş bir yelpazeye sahip olundu. O dönemlerde internet ve televizyon
olmadığı için, bu çizgi romanlar bayağı tutuldu. Satış rakamları 50 binin
altına düşmüyordu diye tahmin ediyordum. Televizyon ve internetin insanların
hayatına girmeye başlamasıyla 1989’dan 1996’ya kadar hiç çizgi roman
yayınlanmadı. Bir tek, Ali Recan’ın Alfa Yayıncları ve Milliyet Çocuk’un ufak
çabaları oldu, fakat onlar da kısa süreli oldu.
- Peki neden
basılmadı?
Dağıtım şirketlerin tekelleşmesi diyebilirim. İki tane büyük şirketi, çok ağır şartlar
ortaya koydular. Bu iki dev grup, satış garantisi ve peşin para istiyorlardı.
Çizgi romancılık da öyle çok kazançlı bir iş değil. Yayınevleri, en büyükleri Alfa ve Tay Yayınları’ydı,
fazla satış yapamayınca ve iflas ettiler. 96’da suskunluğu, günah çıkartan iki
tane dağıtım şirketi bozdu. O sırada onların, yönetiminde çalışma gruplarının
içinde çizgi roman sevenler vardı. Onlarında baskısıyla olacak, iki dev
kuruluşta aylık çizgi romanlar çıkarmaya başladılar. Bir yandan da, bizim
alıştığımız İtalyan ve Amerikan çizgi romanlarını yayınlamaya başladılar. Hem
de eski serileri de değil, yeni öyküleri bastılar.
- Son dönem
yayıncılığı nasıl buluyorsunuz? Klasik romanların çizgi roman olarak
yayınlanmasını, Alan Moore, Frank Miller ve Joe Sacco gibi isimleri nasıl
buluyorsunuz?
Dünyaya uyduk aslında. Bir kere insanların fazla
zamanı yok, Örneğin, Stephen King’in Kara
Kule’si, koskoca yedi cilt. Hâlbuki çizgi romanda, beş ciltte seriyi
tamamladılar. Ama onu okumanız daha kolay, aynı şeyi daha
canlandırıyorsun, daha heyecanlandırıyorsun
resimleri görerek. Hatta kendiniz
üzerinde düşünebiliyorsunuz ve çok daha çabuk da okuyabiliyorsunuz. Keza NTV
Yayınları’nın bastığı Savaş ve Barış. Ben onu çok beğendim. Bazıları bu tip
edebi eserlerin çizgi romanlaşmasının, kitabın edebi değerini düşürüyor dese de
ben o fikre inanmıyorum açıkçası. Alan Moore ve Frank Miller için söyleyebileceğim
tek şey, onlar çizgi romanın ilahları. Joe Sacco’yu da ilgiyle takip ediyorum
ve yaptığı işi çok değerli buluyorum, ki en az Zagor ve X-Men kadar satıyor da.
- Çizgi
romanların sinemaya aktarılması, çizgi romanı satışlarını nasıl etkiliyor?
Çizgi roman satışlarını çok daha fazla arttırıyor. Örneğin,
sinemada Batman’in patlaması, bütün Batman çizgi roman külliyatının satışını
etkiledi. Hepsi satıldı. Şirinler ve
X-Men filmlerinde de aynı şekilde olmuştu.
- Türkiye’de
pek olgunlaşmayan çizgi romancılığın seyri, artık tümüyle karikatüre kaydı.
Sizce Türkiye’deki çizerlerin kurgu ve hikayeleri nasıl?
Türkiye’den çizgi romancı çıkmıyor, çünkü çok
masraflı ve zaman alıcı bir olay. Başka geçim kaynağı da olmayınca, dergiler
kanalı ile iş yapmaya çalışıyorlar. Ama çok iyi çizerlerimiz var. İyi olanlar
zaten yurtdışına iş yapıyorlar. Örneğin, Suat Yalaz’ın Karaoğlan’ının birçok
macerasını Fransa’da da yayınlandığını ve Sony Ringo diye bir western çizdiği
biliyorum. Almanya’da çıkan korku çizgi romanlarda ve Zorro’da ismine
rastlamıştım. Aynı şekilde, Ersin Burak da İtalyan çizgi romanlarına çiziyor.
Türkiye’de bir de hikayesini ve çizimini sıfırdan ürettiği meşhur çizgi
romanlar var. Yoğun talebe sadece yenilerle karşılık veremeyince üretilmiş
Kaptan Swing’ler, Tommiks’ler, Çelik Blek’ler ve Tenten’ler var.
Can Öktemer
* Bu söyleşi Agos Kirk Eylül sayısında yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder