4 Aralık 2012 Salı

Ankara’da Çizgi Romanın Kalesi: Devr-i Alem Sahaf

Ankara’da çizgi romanın talebini adeta tek başına karşılayan ve bunu çocukluktan gelen bir tutkuyla tek başına yapan bir sahaf, Ayhan Ataman. Ataman’la Tunalı Pasajı’ndaki dükkanı Devr-i Alem Sahaf’ta, çizgi roman tutkusunu ve Türkiye’de çizgi roman yayıncılığının dününü, bugününü konuştuk.

- Çizgi roman koleksiyonu yapmaya ne zaman ve nasıl başladınız?
Çizgi romanı doğrusu önce dinlemeyle başladım diyelim. Beş yaşındayken babam bana çizgi roman alırdı ve bana okurdu. Babam İngilizce ve Fransızca bilirdi, dolayısıyla Türkiye’de yayınlanmayan birçok çizgi romanı takip edebildim. Bizim zamanımızda Pekos Bill, Oklahoma, Köroğlu vardı. Sonra İngilitre’de çıkan Mickey Mouse Weekly diye bir çizgi roman serisini takip ederdik. Onun içinde meşhur İskoç kahraman Rob Roy vardı. Babam, bana başka türlü okurdu onları. Hatta çoğunlukla Latince oğlum bunlar okunmaz derdi geçerdi. Öyle atlatırdı beni. Ondan sonra yavaş yavaş ben de başladım. Tabii memur çocuğu olunca bayağı dolaşıyorsunuz, dolayısıyla bazı çizgi romanlarımız kayboldu. Gene de birçoğunu koruyabilmeyi başardım.  Sonradan koleksiyonumu iyice genişlettim.

- Peki çizgi roman satmaya ne zaman başladınız?
Uzun süre bambaşka bir işle uğraştıktan, 2002 yılında bu sevdaya geri dönüp bu işe başladım, 10 yıldır yapmaya çalışıyorum.

- Son dönemlerde çizgi roman satışında bir seyir değişikliği var mı? Örneğin, en yoğun olduğu dönem ne zamandı?
Bugün geçmişe nazaran çok çeşit var. Ama okuyan miktarı zannediyorum, gene aynı, hatta kısmen de olsa bir düşüş var. Şu an için konuşursak çizgi roman çeşitliliği 70’li yıllara göre daha fazla, fakat en yoğun olduğu dönem 60’lı ve 70’li yıllar. O yıllarda özellikle İtalyan çizgi romanları çok revaçta idi.

- Dünden bugüne süper kahramanlara olan ilgide bir değişiklik oldu mu?
Eski dönemde de, süper güçleri olan kahramanlar vardı, fakat çok fazla çeşitlilik yoktu: Süperman, Batman ve Örümcek Adam… 1970’lı yılların ortalarına doğru, Ali Recan’ın Alfa Yayınları’nın çabalarıyla Conan, Demir Adam, X-Men ve Silver Surfer yayınlanmaya başladı. Böylelikle çizgi romanda geniş bir yelpazeye sahip olundu. O dönemlerde internet ve televizyon olmadığı için, bu çizgi romanlar bayağı tutuldu. Satış rakamları 50 binin altına düşmüyordu diye tahmin ediyordum. Televizyon ve internetin insanların hayatına girmeye başlamasıyla 1989’dan 1996’ya kadar hiç çizgi roman yayınlanmadı. Bir tek, Ali Recan’ın Alfa Yayıncları ve Milliyet Çocuk’un ufak çabaları oldu, fakat onlar da kısa süreli oldu.



- Peki neden basılmadı?
Dağıtım şirketlerin tekelleşmesi diyebilirim.  İki tane büyük şirketi, çok ağır şartlar ortaya koydular. Bu iki dev grup, satış garantisi ve peşin para istiyorlardı. Çizgi romancılık da öyle çok kazançlı bir iş değil.  Yayınevleri, en büyükleri Alfa ve Tay Yayınları’ydı, fazla satış yapamayınca ve iflas ettiler. 96’da suskunluğu, günah çıkartan iki tane dağıtım şirketi bozdu. O sırada onların, yönetiminde çalışma gruplarının içinde çizgi roman sevenler vardı. Onlarında baskısıyla olacak, iki dev kuruluşta aylık çizgi romanlar çıkarmaya başladılar. Bir yandan da, bizim alıştığımız İtalyan ve Amerikan çizgi romanlarını yayınlamaya başladılar. Hem de eski serileri de değil, yeni öyküleri bastılar.

- Son dönem yayıncılığı nasıl buluyorsunuz? Klasik romanların çizgi roman olarak yayınlanmasını, Alan Moore, Frank Miller ve Joe Sacco gibi isimleri nasıl buluyorsunuz?
Dünyaya uyduk aslında. Bir kere insanların fazla zamanı yok, Örneğin, Stephen King’in Kara Kule’si, koskoca yedi cilt. Hâlbuki çizgi romanda, beş ciltte seriyi tamamladılar. Ama onu okumanız daha kolay, aynı şeyi daha canlandırıyorsun,  daha heyecanlandırıyorsun resimleri görerek.  Hatta kendiniz üzerinde düşünebiliyorsunuz ve çok daha çabuk da okuyabiliyorsunuz. Keza NTV Yayınları’nın bastığı Savaş ve Barış. Ben onu çok beğendim. Bazıları bu tip edebi eserlerin çizgi romanlaşmasının, kitabın edebi değerini düşürüyor dese de ben o fikre inanmıyorum açıkçası. Alan Moore ve Frank Miller için söyleyebileceğim tek şey, onlar çizgi romanın ilahları. Joe Sacco’yu da ilgiyle takip ediyorum ve yaptığı işi çok değerli buluyorum, ki en az Zagor ve X-Men kadar satıyor da.

- Çizgi romanların sinemaya aktarılması, çizgi romanı satışlarını nasıl etkiliyor?
Çizgi roman satışlarını çok daha fazla arttırıyor. Örneğin, sinemada Batman’in patlaması, bütün Batman çizgi roman külliyatının satışını etkiledi.  Hepsi satıldı. Şirinler ve X-Men filmlerinde de aynı şekilde olmuştu.

- Türkiye’de pek olgunlaşmayan çizgi romancılığın seyri, artık tümüyle karikatüre kaydı. Sizce Türkiye’deki çizerlerin kurgu ve hikayeleri nasıl?
Türkiye’den çizgi romancı çıkmıyor, çünkü çok masraflı ve zaman alıcı bir olay. Başka geçim kaynağı da olmayınca, dergiler kanalı ile iş yapmaya çalışıyorlar. Ama çok iyi çizerlerimiz var. İyi olanlar zaten yurtdışına iş yapıyorlar. Örneğin, Suat Yalaz’ın Karaoğlan’ının birçok macerasını Fransa’da da yayınlandığını ve Sony Ringo diye bir western çizdiği biliyorum. Almanya’da çıkan korku çizgi romanlarda ve Zorro’da ismine rastlamıştım. Aynı şekilde, Ersin Burak da İtalyan çizgi romanlarına çiziyor. Türkiye’de bir de hikayesini ve çizimini sıfırdan ürettiği meşhur çizgi romanlar var. Yoğun talebe sadece yenilerle karşılık veremeyince üretilmiş Kaptan Swing’ler, Tommiks’ler, Çelik Blek’ler ve Tenten’ler var.  

Can Öktemer

* Bu söyleşi Agos Kirk Eylül sayısında yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok: