9 Ağustos 2013 Cuma

Tufan’dan öncesi



Türkiye tarihinin “ötekiler”i tartışmasına bir katkı kabilinde Tanıl Bora, Cumhuriyetin “kurucu öteki” olarak kendi “tarih”ini gördüğünü söyler. Bu tarihe büyük anlamda rengini vermiş olan İslam’ın bu ötekileştirmeden nasibini çokça aldığı artık büyük ölçüde kabul ediliyor. Fakat İslam’la özdeşleştirildiği için Arapların bu aşağılayıcı ve dışlayıcı tavra maruz kalmaları halen gölgede kalan bir vakıa. Bu mevzuda İlhan Arsel’in Arap Milliyetçiliği ve Türkler gibi bir magnum opus’u olmasına rağmen bu çerçevedeki Kemalist oryantalizm hâlâ tartışmaya açılmış değil.  
Çok yaşanan bu durumun son örneğini geçtiğimiz hafta Mısır’da yaşanan gelişmeler üzerine Tufan Türenç, “arab'ın demokrasisi bu kadar olur” tvitiyle verdi. Sosyal medyada yoğun tepki görmesine rağmen geri adım atmayan Türenç’in Hürriyet gazetesindeki köşe yazılarından, bu zihniyeti üreten Kemalizm’in önde koşan bayraktarlarından olduğu malum. Bu sebeple, esas tartışılması gereken nokta, “Tufan’dan öncesi”. Yani Türkiye’de resmi tarihin yalanlarının ve bu zihniyetin arazlarının özellikle Kürt ve azınlık meselelerinde ortaya çıkarılmasına büyük katkı sunan sol ve liberal entelektüellerin, Araplar söz konusu olduğunda susmalarının çok da tesadüf olmamasından bahsediyorum.
Bu cenahta Arapça veya Farsça bilen ve bu coğrafyayla ilgilenen, diktatörlüklere karşı isyanlar başladıktan sonra bile çok az sayıda isim var. Türkiye’de en bilineni Necip Mahfuz olan Arapça edebiyatın en seçkin ürünleri bile Türkçeye halen Avrupa dillerinden çevriliyor. Hatta hâlâ Avrupa’nın benmerkezci haritacılık anlayışının sonucu olan “Orta Doğu” ismi bile tartışmaya açılmış değil. Türkiye siyasi tarihine denk gelecek biçimde Türkçenin Türkler dışında kalan tüm etnik gruplarla ilgili nefret söyleminin Araplarla ilgili “güzide” örneklerinden birisi olan “mal bulmuş Mağribi gibi” deyiminin kullanımında, bahsettiğim entelektüeller hiçbir beis görmüyorlar. Örneğin Murat Belge, Bülent Somay ve Halil Berktay gibi akademisyenler, bu deyimi çeşitli zamanlarda defalarca köşe yazılarında kullanabildiler. Pek tepki görmediklerine de neredeyse eminim.
Evet, sürekli olarak Arap kadınları belki de bir fantezi unsuru olarak tamamen örtülü ve cahil; erkekleri ise çapkın, kurnaz, “sahte Müslüman”, çok eşli ve “entari” giyen insanlar olarak karikatürize edilmesine çok gülünüyor. En çok okunan karikatür dergilerinden Penguen, Arapların aşağılanmasına parmak basan Başbakan’ı şu ırkçı kapakla resmedebiliyor halen. Fakat kimse kusura bakmasın, zaten iyice göze batan bu durumu pek de ses yükseltmeden eleştirmek çok kolaycı bir tavır. Hele ki, Kemalizm’le bağını çoktan koparmış olduğunu varsaydığımız yakın cenahımızın bile tipik “beyaz Oryantalist” tavrı bu kadar yaygınken…
* Bu yazı, 12-19 Temmuz 2013 tarihli Agos Derkenar sayfasında yayınlanmıştır.
Sevag Beşiktaşlıyan