İnsan daha doğar doğmaz uyması gereken bir takım
kurallarla birlikte dünyaya gelir. Kaçta uyuyacağı, ne yiyeceği, ne giyeceği, başkaları
tarafından çoktan belirlenmiştir bile. Böyle bir sistem içerisinde asıl
korkutucu olan da insanın kendisine dayatılan kurallara itiraz etmemesidir.
Dünyada ne yazık ki çok uzun bir zamandır kuralları sorgulamayan insanların
çoğunlukta olduğu bir yere dönüşmüş durumda. Bu durumun farkında olanlar için
bu dünyada yaşamak için belki de delirmek en iyi çözüm yollarından biridir.
Zaten Philip K. Dick'te "delirmek bazen gerçekliğe verebilecek en uygun
tepkidir" diyerek bir anlamda insanlığa bir çözüm önerisi sunmuştur.
Sinema tarihinde bu türden sistem eleştirisini en
iyi yapan filmlerin başında Milos Forman'ın 1975 yapımı kült filmi Guguk Kuşu (One Flew Over the Cuckoo's Nest) gelir. Film çeşitli suçlardan
hüküm giyen McMurphy’nin (Jack Nicholson) deli taklidi yaparak kendisini akıl
hastanesi kapattırmasını anlatır. Klinikteki doktorların ise gözü hep
McMurphy'dedir. Onun gerçekten deli olup olmadığını öğrenmeye çalışırlar. Bir
zaman sonra McMurphy, kliniğin çizdiği bütün kurallara aykırı gelmeye başlar. Kuralları
eksiksiz bir şekilde uygulamakla yükümlü olan başhemşire Ratched (Louise
Fletcher) ile aralarında büyük çatışma başlar haliyle. Filmin yönetmeni Milos
Forman filmde açık bir totaliter rejim eleştirisi yapar. Filmin arka fonunda
şüphesiz ki o yıllarda giderek totaliterleşmeye başlayan ülkelerin rejimleri
vardır. Kuralların net bir biçimde uygulandığı ve sorgulanamaz olduğu rejimler.
Devletin o asık suratlı yüzünün giderek büyüdüğü ve hayatın her alanında
hissedilmeye başlandığı dönemlerin eleştirisidir bir bakıma. Hemşire Ratched
otoriteyi temsil eder, McMurphy ise otoriteye başkaldıran özgürlükten yana olan
bireye temsil eder. Film boyunca McMurphy kliniğin bütün kurallarını yıkar,
kafasına göre hareket etmeye çalışır. Ratched ise onu daha da sertleşen bir
otoriteyle sindirmeye çalışır. İkisi arasında ki bu çatışma oldukça tanıdık bir
durumdur. İnsanlık tarihi kadar eski bir çatışmadır hem de... Filmin yıllar
geçse de hala bu kadar etkileyici olabilmesinin en büyük sebeplerinden biri de
insanlık tarihi kadar eski olan devlet otoritesi ve özgürlükler arasında halen
sıkışmamız olsa gerek... Yakından tanıdığımız bir ülkede halen kaç çocuk
yapacağımız, kaçta kalkacağımız, kaçtan kaça kadar alkol alabileceğimiz,
evlerimizde kimlerle kalacağımıza kadar birçok kural listesi insanların
ellerine tutuşturulmuş durumda. Bu kurallarda hiç şüphesiz ki hepimizin iyiliği
ve yararına konulmuştur. Filmde de Ratched hastaların yararına olduğunu
düşündüğü katı kurallar ile yönetir kliniği. Belli saatlerde yüksek seste müzik
çalar, onlara belirli günlerde dışarıya çıkartır, belirli saatlerde televizyon
izlemelerine müsaade eder. McMurphy bütün bu kurallara karşı gelmeye başlar
zamanla. Önce beysbol ligi maçlarını televizyonda izlemek ister, Ratched terapi
saatlerinde maç izlenemeyeceğini söyleyerek bu isteğini geri çevirir. McMurphy
oylamaya gitmek ister fakat çevresinden hiç bir destek göremez. Aslında diğer
hastalar McMurphy gibi maçı izlemek isterler ama kural koyucular kısaca otorite
bireyi sindirmiştir onu koyulan kurallara karşı gelinemez, sorgulanamaz hale
getirmiştir.
Filmin ilerleyen bölümlerde McMurphy bu durumu
değiştirmeye çalışır, klinikten kaçmak için planlar yapar ama birçok sefer
başarısız olur. Çevresinden yardım bekler yine istediği yardımı alamaz sistemin
aynılaştırdığı, sindirdiği bireylerden bir hareket gelmesi kolay kolay
beklenemez zaten. McMurphy bir noktadan sonra pes eder ama umudunu yitirmez
çünkü o "en azından denemiştir" diğerleri bunu da yapamamıştır.
McMurphy bu sahneden sonra televizyonun karşına geçer maç sanki izliyormuş gibi
davranıp kendine kendine heyecanlı bir şekilde maçı anlatır. Nihayetinde
otoriteye karşı kullanabilecek en büyük silah hayal gücüdür, yaşama arzusudur.
Otoriterin, kuralların, baskıların gölgesinin giderek bireyleri kapladığı bir
dünyada yaşıyoruz bu duruma karşı gelinebilecek tek şey yaşama arzusudur belki
de delirmektir. McMurphy'de otorite baskısına karşılık hayal gücüne sığınır,
Racthed katı kurallarına verilebilecek en iyi yanıttır onun yaptığı. Tıpkı
Kerouac'ın da dediği gibi: "Benim ilgimi çeken insanlar deli olanlardır,
yaşamak için deli olan, konuşmak için deli olan, her şeye aynı anda ihtiras
duyan hiç bir zaman esnemeyen ya da sıradan bir şey söylemeyen."
Normalliğin ölçütünün doğarken elimize tutuşturulan listelere uymaksa bunun ne
kadar normal olduğu da tartışır elbette. Hem zaten nedir ki normal? McMurphy
mi? Yoksa otoritenin asık suratlı temsilcisi Ratched mi? Artık biri anlatmalı
hemen nedir bu normal?
Can
Öktemer
* Bu yazı,
Deli Kadın dergisinin Mart 2014 tarihli 1. sayısında yayınlanmıştır.