Malumunuz, İlhami
Algör'ün 90'lı yılların kült kitabı Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku kitabı
geçtiğimiz günlerde İletişim Yayınları tarafından yeni bir kapak tasarımı ile
tekrardan basıldı.(Yeni basımda sayfalarda yer alan Seda Mit imzalı desenlerin
çok başarılı olduğunu ve hikayeye çok yakıştığını söylemek gerek)
Türkiye edebiyatının nev-i şahsına münasır yazarı İlhami Algör*, bu 57
sayfalık kısacık romanıyla bir dönem kulaktan kulağa yayılan bir efsane haline
gelmişti. Fakata aradan geçen bunca sene zarfında kitabın piyasada kolay kolay
bulanamaması hem de İlhami Algör'ün medyada çok fazla görünmemesinden
olacak, kitap daha sonraki yıllarda genç kuşakla bir türlü tanışamamıştı
maalesef. Hem kitabın yeniden basılması hem de yakın zamanda kitabın aynı
isimle sinemaya da uyarlanmasıyla İlhami Algör'le henüz tanışmamış
olanlar için iyi bir fırsat doğmuş oldu.
Fakat Müzeyyen Bu Derin
Bir Tutku, bir aşk hikayesi; kahramanımız film montajcısı, biraz oyunbaz,
gerçekle hayal dünyası arasında kalmış ve eşini bir trafik kazasında
kaybeden ve küçük kızıyla yaşayan, afet-i devran Müzeyyen'e deliler gibi
meftun. Hem de öyle böyle bir aşk değil, ruhunu ona teslim etmiş, kalbinin her
atış Müzeyyen diyor ve giderek Ümit Yaşar Oğuzcan'ın 'Milyon Kere Ayten'
şiirindeki kara sevdaya düşmüş aşığa dönüşüyor ve büyük ihtimalle şiirin şu
dizelerini Müzeyyen'e uyarlayarak; “Bundan böyle dünyada Aşkın adı Müzeyyen
olsun” diyor yüksek sesle ya da yine kuvvetle muhtemel Med Cezir
şarkısının en can alıcı bölümünü fısıldıyordur onun kulağına: “Fırtınam,
felaketim, hasretim, yetmiyor, sevişmeler yetmiyor, şiddetin ne hoş, ne güzel
şefkatin, sevdikçe sevesim geliyor.”
Kısacası kahramanızın
hayatındaki her şey Müzeyyen oluyor. “Fakat Müzeyyen, bu derin bir tutku dedim.
Tırsmaya başlamıştım. Haklı olabilirdi.” Kahramanız işten kovulduğu bir dönemde
roman yazmaya karar veriyor, beraber yaşadığı Müzeyyen'den de onayı “ben sana
bakarım koçum, sen yaz” cümlesiyle alıyor. Kahramanımızda alıyor eline, kağıt
kalem, başlıyor kalbinden cümleleri dökmeye: “Hikayeye göre adam, kadını çok
seviyor, sevdikçe ruhu büyüyor, ruh eve sığmıyor...” Kahramanız daha sonra
hikayeye toplamak için giyiyor Yusuf Atılgan'ın Bay C.'sinin paltosunu, dilinde
Avaramu şarkısıyla, salıveriyor kendini sokaklara. İtalyan Yokuşu'na
çıkıyor oradan Tophaneye iniyor, mahallenin bitirim ağabeylerini gözlüyor, her
türlü önceliği kendisinde gören devlet büyüklerimizin büyük bir 'şaşaayla'
yollardan geçişlerini izliyor, güzelliğiyle mahallenin delikanlılarının
bakışlarını etrafında toplayan 'boyalı sarışına' bakıyor, sokaklarla
bakışıyor, top oynayan çocukları izliyor dikkatle, kendini gerçekliğin
sıkıcılığından tamamen soyutlayarak Sabahattin Ali'nin “Ben dünyadan ziyade
kendi kafamın içinde yaşayan biriyim...” sözünü hatırlatırcasına hayatın
içerisindeki küçük detaylara odaklanarak mikroskobik gözlemler yapıyor. Eski
mesleği montajcılıktan kalan mesleki hastalık sebebi olsa gerek; bu gözlemlere
müzikler eklemeyi, film artistlerini, unutulmaz film karelerini de
eklemeyi de unutmuyor. “Hayatımız müzikaldi, ya da bana öyle geliyordu.”
Bütün bunları yaparken hep “iç hatlardan” Müzeyyen'le konuşuyor, bu detayları,
bu durumları hep ona anlatıyor. Günlük hayat kahramanımızın gözlerinden
müziklerini Orhan Gencebay'ın yaptığı bir Yeşilçam filmi tadında geçiyor
kısacası. Günün sonunda yazmış olduğu hikayeyi onun görebileceği bir yere de
bırakmayı ihmal etmiyor. Ne de olsa her şey Müzeyyen için, bütün
şarkılar, bütün hikayeler, bir tek o sevsin diye...
Fakat Müzeyyen** bizim
alışkın olduğumuz kadın karakterlerden biri değil. Hele ki memleketin erkek
bakışı açısından bakarsak; Türk aile yapısının epey dışında kalan bir kadın ve
her an Türk aile yapısını korumakla görevli devlet büyükleri tarafından
tepkiyle karşılaşabilecek bir karakter. Netice de Müzeyyen, özgür, başına
buyruk, üstelik yeri geldi mi de işsiz kalan sevgilisinin yazarlık hayallerine
bile sponsor oluyor.
Bir noktadan sonra
Müzeyyen'in gelgitleri başlıyor, hayallerde yaşayan yazar aday adayı kahramanımız
durumu anlayana kadar geç oluyor ve ondan sonrası, günler onun için “Cek
Danyel” isimli içki şişesinin içerisinde geçiyor. Günler, haftalar geçiyor, “Odalarda
Işıksız Kalıyor”, kendisine afilli bir efkar masası tertip ediyor. Masada
kimler yok ki: Bütün kırık aşk hikayelerinin baş kahramanı ve tüm kalbi
kırıkların sesi Hampri Bogart ve “Terk edilenlerin ve üçüncü şahısların
piri” Sadri Alışık. Kahramanımız onlarla dertleşiyor, onlarla içkisini
paylaşıyor, üst üste sigaralar yakılıyor ve masada Hampri abinin özel isteğiyle
masalarına hüzün katmakla görevli Klarnetçi Sami hep aynı hüzünlü parçayı çalıyor
haliyle...
“İlhami Algör okuyunuz,
okutunuz”
İlhami Algör'ün bu küçük
dev romanın alameti farikası hiç şüphesiz, onun kurduğu eşsiz dil olsa gerek.
Kitap daha ilk cümlesinden itibaren çok acayip bir dünyanın içerisine sokuyor
bizi. Algör, okuyucuyu şemsiyesini hiç açmak istemeyeceği bir metafor ve
oyunbazlı cümlelerin yağmuruna tutuyor. Kapı kollarını, eşyaları, hatta
sokaklara bile konuşturuyor sonra şarkılar, türküler ekliyor cümlelerinin en
güzel kısımlarına ve bunları sokağın diliyle enfes bir şekilde harmanlıyor.
Bununla beraber yazarın en büyük numaralarından biri de, hikayesinde bilinçli
boşluklar bırakmak, hikayesinde bilinçli esler vermek, okuyucuya oynamaktan
zevk alacağı oyun alanları bırakmak. Böylelikle kitap her okuyuşunuzda
farklı tatlar alınabilecek hale geliyor.
İlhami Algör'ün Fakat
Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku'da kurmuş olduğu ironik dil ve yaratmış olduğu
eğlenceli atmosferle Türkiye edebiyatının en özel yapıtlarından birisi olduğunu
söyleyebiliriz. Kitabın devamı sayılabilecek Albayım Beni Nezahat'le
Evlendir'in de benzer edebi lezzeti taşıdığını ve onunda kişisel okuma
listelerine üst sıralardan girmesini tavsiye edebilirim. Kendisinin
kitaplarıyla daha önce hiç karşılaşmamış olanları bir an önce piste davet edip
kitaplarını okumaya davet ediyorum ve ekliyorum; İlhami Algör okuyunuz,
okutunuz...
Can
Öktemer
*
İlhami Algör'ü daha yakından tanımak için: http://arsiv.taraf.com.tr/yazilar/levent-yilmaz/bir-ketten-beyi-olarak-ilhami-algor/16910/
** Müzeyyen karakteri üzerinden filmle bağlantılı
yapılmış bir değerlendirme için: http://www.arkakapak.com/genel/muzeyyenler-derin-tutkular-ve-yeni-kadinlik/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder