25 Mayıs 2015 Pazartesi

"Urras": Bir Hafta Sonu Macerası




İsmim Abdülkadir Önder. Yeşilçam'da uzun yıllar hem senarist olarak hem de yönetmen olarak birçok filmle yer aldım. Benim hatırlamadığım ama görüntü yönetmeni dostum Suavi'nin iddiasına göre, 126’ya yakın filmim var. En çok fantastik türünde filmler yaptım, geri kalanlar yapımcıların isteği doğrultusunda yapmış olduğum melodram türünde filmler oldu. Hepsine olmasa bile fantastik-bilim kurgu türünde yaptığım filmlerime ayrı hayranlık ve gururla bakıyorum. 100’e yakın belki de daha fazla filmde oynamış olmasına rağmen, sokakta yürürken ismini değil de simasını hatırlayan bir sürü hayranı olan, ‘”Bak şu şey değil miydi? Filmlerde oynayan adı neydi, yaa?” ve “Aa! Ben de hatırlar gibi oldum. Aa! Şu çantayı gördün mü? Harika!!” gibi diyaloglara maruz kalan kadim dostum, her rolün adamı Ercüneyt, "Abdülkadir Önder Sinemasının En Sevdiğim Beş Filmi" adlı ve hiçbir yerde yayınlanmayan yazısında şu filmleri sıralamış (bendeniz mütevaziliği sevdiğimden dolayı bu tip etiketlerle ilgilenmiyorum):
1. Uçan Adam Tarantula Adam’a Karşı:  Kısmetsiz bir şekilde tarantula tarafından ısırılan ve bunun hırsını tüm dünyadan çıkarmaya yeminli bir gençle, onu durdurmaya çalışan süper kahramanımız Uçan Adam'ın nefes kesen mücadelesini anlatmıştım bu filmde. Bugüne kadar en az anlaşılan filmim olmuştur nedense. 
2. Örümcek Adam: Gönlüme Ağ Yaptım: Hem duygusal hem fantastik türünde olan bu film dünya sinemasında tektir
3. Yarasa Adam’ın İntikam Denemesi: Toplumsal refahın tavan yaptığı ve suç oranının sıfıra indiği bir ülkede Yarasa Adam’ın yakalayacak kötü adam olmaması sebebiyle, kendi halinde intikam denemelerini anlatıyor. Hem toplumsal gerçekçilik, hem de aksiyonun tavan yaptığı bu filmi aslında ben birinci sıraya koyardım ya, neyse. Bu filminin özellikle Dark Knight filmine referans olduğunu düşünüyorum.
4. 2145 Uzayda Aşk Macerası: Tamamıyla benim bodrum katında mini bir uzay ortamı yaparak oluşturduğum film, Kubrick’in Space Odysee’si ile bir sene arayla ortaya çıktı. Önce Kubrick’in, sonra benim filmim girmişti vizyona. Galaksiler arası canlı ve bitki araştıran Türk Astronot Aydemir’in uzaylı Zekoyo ile yaşadığı aşkı anlatıyor. Hangi filmin daha iyi olduğunu ben değil, seyirci karar versin bence.
5. Teksaslı Davut’un Dönüşü: Ürgüp Göreme’de çekmiş olduğum bu western’de kahramanlık ve ahlak gibi kavramları işlemiştim.
Bu beş filmin ikisinde Ercüneyt oynadı (Yarasa Adam’ın İntikam Denemesi ve Teksaslı Davut’un Dönüşü). Çok da iyi oynamıştı. Neyse, geçen cumartesi sevgili karımın yaptığı harika mercimek çorbasını yudumlarken, telefonum ısrarla ve kesinlikle bu telefonu açmalısın şeklinde çalınca dayanamadım, güzel mercimek çorbamı yarıda bırakarak telefonu açtım. Arayan Ercüneyt’ti. Telefonu sakince açtım, Ercüneyt heyecanla karşılık verdi: “Abdülkadir ağabey, yeni bilimkurgu filmi gelmiş sinemalara, üç boyutluymuş, gözlükle izleniyormuş. Senin, 2145 Uzayda Aşk Macerası filmine benziyor, hadi gidelim! Suavi ağabey ile İzzet ağabeyi' de aradım. Onlar da geliyorlar, hadi çık sen de! Metropolis Alışveriş Merkezi’nde buluşalım.” Ercüneyt’in bu kadar uzun cümle kuracağı aklıma hiç gelmezdi. Ezberi kötüdür, film çekimlerinde bile ona kısa cümleler kurdururdum. Sakinliğimi bozmadan Ercüneyt’e, “Ercü ben gelmeyeyim, siz gidin. Üç boyutlu film mi olur, hem?” dedim. Daha sonra Ercü’nün aşırı baskılarına dayanamayarak, biraz da Ercü'nün bahsettiği filmi görme merakı sebebiyle Metropolis Alışveriş Merkezi’ne gittim.
Orada bizim üçlüyle buluştum, onları görmeyeli uzun zaman olmuştu. İlk olarak görüntü yönetmeni arkadaşım hasretle Suavi'yle sarıldık birbirimize. Dile kolay yıllarca beraber ne anılarımız vardı kendisiyle.  (Burada şu önemli hususu belirtmeden edemeyeceğim; kendisi kel ve sakalsız olduğundan ünlü ses sanatçısı Suavi ile uzaktan yakından alakası yoktur.) Daha sonra İzzet'le sarıldık, öpüştük. İzzet'le de tanışıklığımız da  eskiye dayanır, o filmlerimde hem yapımcılık hem de senaristlik yapmıştı zamanında. Çok özlemişim eski dostlarımı, organizasyonu yapan Ercü'ye dönerek "Aferin lan Ercü, iyi akıl ettin bu film işini, yoksa görüşemeyecektik" dedim.  Ercü, heyecanla bizden bilet almak için gişeye doğru koşar adım gitti ve E sırası 6, 7, 8, 9 numaralı koltuklardan yerlerimizi aldı. Filmin başlama saati 17.00’ydi ve saatlerimiz daha 16.00’ı gösteriyordu. Dördümüz, bu uzun vakti geçirmek için bir masaya oturduk. Aramızdaki en heyecanlı olan Ercü yine koşarak, dört tane çay aldı. Film öncesi, izleyeceğimiz Urras filmi hakkında konuşmaya başladık. Ercü çayından bir yudum alıp filmi anlatmaya başladı. Garip isimli gezegenler, acayip renkte uzaylılar falan filan, bir sürü anlamsız kelimeler zırvalıyordu. Ben Ercü'nün lafını kesip sinirli bir şekilde “Ben bunları yıllar önce 2145 filminde yapmıştım zaten. Bu filmin tek artısının bilet alırken yanında bir de gözlük verilmesi” dedim.
Çaylarımızı bitirdik ve salondaki yerlerimize geçtik. Etrafımızdaki herkes öyle heyecanlıydı ki, tarif edemezdim. 3 boyutlu gözlükleri nasıl kullanacaklarını bilmeyenler, gözlükleri takıp onunla fotoğraf çektirenler, kova kova patlamış mısır ve litrelik kola alıp film izlemeye gelenler derken, yanımda bir horultu duydum. Görüntü Yönetmeni Suavi uyumaya başlamıştı, şaşırmıştım. Daha ışıklar sönmeden uyuyan ilk insan olsa gerek. Ercü, Suavi’nin bu tutumuna çok sinirlenmişti. Bu hareketinin sanata yapılmış bir hakaret olduğunu söyledi ve sinirli bir şekilde Suavi’yi dürttü. Ama hareket yoktu, uyumaya devam ediyordu gayet umursamaz bir şekilde. Ercü bağıracak oldu ama uyardım onu, “Bırak uyusun” dedim, Suavi'yi bilmiyor musun uykuyu çok sever dedim niye öyle bir şey dediğimi bilmeden. Yapımcı İzzet dikkatini toplamış, yakın gözlüğünü takmış, cep telefonunu kapatmaya çalışıyordu. Işıklar söndü, bir an afalladım, gözlüğü şimdi mi takmalıydım, yoksa reklamlardan sonra mı? Gereksiz bir heyecan oldu. Ercü yılların 3d gözlük kullanıcısı gibi taktı gözlükleri. Perdeye yansıyan flu görüntüleri heyecanlı bir şekilde izliyordu. (Ekranda beliren bisküvi reklamını son derece gevşek bir gülüşle izliyordu.) Bir anlık tereddütten sonra ben de “Aman, takayım ben de gözlüğü”  dedim ve taktım. O da ne? Salak bisküvi reklamı üç boyutlu olmuştu. “Aman Tanrım, ne kadar güzel” diye geçirdim içimden. İzzet’te herhangi bir hareket yoktu son derece ciddi bir şekilde perdeye bakıyordu (düşünen adamlığa devam). Yoksa yeni bir film projesi mi düşünüyor, kim bilir? Suavi ise filmi rüyalar âleminde izliyor, en güzel filmi o seyrediyor şüphesiz...
Tam üç saat boyunca, oradan oraya, atla, zıpla, patla. Harika renkler, resmen hayran kaldım filme. Hem de çevreci mesajı da var derken, film bitti. Kafamda projeler akıyordu, 2145’i 3d çekebilirdim ya da yepyeni bir senaryo ile üç boyutlu film işine girebilirdim. Işıklar yandı, gözlüğü çıkardım ve İzzet’e döndüm. Film başladığından beri, aynı şekilde duruyordu. Merakla İzzet’i dürttüm: “Kalksana oğlum! Harika projeler geldi aklıma. Bir yere oturalım da konuşalım.” İzzet gözlüğü çıkardı: ”Nasıldı film?” dedi. “Kafamı buluyorsun lan düdük?” diye çıkıştım. İzzet mahcup mahcup: “Affedersin 3d gözlüğü, uzak gözlüğün üstüne koymaya çalıştım olmadı. Gözlüğü çıkardım, öyle izleyeyim dedim. Bulanık bulanık izledim, hiçbir şey anlamadım. İyi mi?” Hep beraber kahkahalar atarak güldük. Bu sırada, Suavi gerile gerile kalktı ve “İyi uyumuşum” dedi. Cevap vermeye tenezzül etmedik.
Kalktık yerimizden, ben heyecanla yeni projelerden bahsediyorum, anlatıyorum derken önce Ercü saatine baktı: “Benim gitmem lazım. Akşama maç var. Sonra konuşuruz bunları.” Sonra İzzet: “Benim de karımın akrabaları gelecek. Malum alışveriş falan yapmak lazım…” Ve en son Suavi esneyerek: “Benim de acayip uykum geldi. Eve gidip uyuyayım.” Bir şey diyemedim, sadece “Türk sineması gelişemiyorsa, işte bu zihniyettendir!” diye bir fırça kaydım. Mercimek çorbası, sinir bozucu akrabalar, Süper Lig, tembellik… Öpüştük, vedalaştık. Herkes ayrı bir toplu taşıma aracına bindi. Otobüs, dolmuş, metro… Kafamda hâlâ “2145, üç boyutlu ne güzel olurdu!” cümlesi...
--- SON ---
Can Öktemer

Hiç yorum yok: