İsmim
Abdülkadir Önder. Yeşilçam'da uzun yıllar hem senarist olarak hem de yönetmen
olarak birçok filmle yer aldım. Benim hatırlamadığım ama görüntü yönetmeni
dostum Suavi'nin iddiasına göre, 126’ya yakın filmim var. En çok fantastik
türünde filmler yaptım, geri kalanlar yapımcıların isteği doğrultusunda yapmış
olduğum melodram türünde filmler oldu. Hepsine olmasa bile fantastik-bilim
kurgu türünde yaptığım filmlerime ayrı hayranlık ve gururla bakıyorum. 100’e
yakın belki de daha fazla filmde oynamış olmasına rağmen, sokakta yürürken
ismini değil de simasını hatırlayan bir sürü hayranı olan, ‘”Bak şu şey değil
miydi? Filmlerde oynayan adı neydi, yaa?” ve “Aa! Ben de hatırlar gibi oldum.
Aa! Şu çantayı gördün mü? Harika!!” gibi diyaloglara maruz kalan kadim dostum,
her rolün adamı Ercüneyt, "Abdülkadir Önder Sinemasının En Sevdiğim Beş
Filmi" adlı ve hiçbir yerde yayınlanmayan yazısında şu filmleri
sıralamış (bendeniz mütevaziliği sevdiğimden dolayı bu tip etiketlerle
ilgilenmiyorum):
1. Uçan
Adam Tarantula Adam’a Karşı: Kısmetsiz bir şekilde tarantula tarafından
ısırılan ve bunun hırsını tüm dünyadan çıkarmaya yeminli bir gençle, onu
durdurmaya çalışan süper kahramanımız Uçan Adam'ın nefes kesen mücadelesini
anlatmıştım bu filmde. Bugüne kadar en az anlaşılan filmim olmuştur
nedense.
2. Örümcek
Adam: Gönlüme Ağ Yaptım: Hem duygusal hem fantastik türünde olan bu film
dünya sinemasında tektir
3. Yarasa
Adam’ın İntikam Denemesi: Toplumsal refahın tavan yaptığı ve suç oranının
sıfıra indiği bir ülkede Yarasa Adam’ın yakalayacak kötü adam olmaması
sebebiyle, kendi halinde intikam denemelerini anlatıyor. Hem toplumsal
gerçekçilik, hem de aksiyonun tavan yaptığı bu filmi aslında ben birinci sıraya
koyardım ya, neyse. Bu filminin özellikle Dark
Knight filmine referans olduğunu düşünüyorum.
4. 2145
Uzayda Aşk Macerası: Tamamıyla benim bodrum katında mini bir uzay ortamı
yaparak oluşturduğum film, Kubrick’in Space Odysee’si ile bir sene arayla
ortaya çıktı. Önce Kubrick’in, sonra benim filmim girmişti vizyona. Galaksiler
arası canlı ve bitki araştıran Türk Astronot Aydemir’in uzaylı Zekoyo ile
yaşadığı aşkı anlatıyor. Hangi filmin daha iyi olduğunu ben değil, seyirci
karar versin bence.
5. Teksaslı
Davut’un Dönüşü: Ürgüp Göreme’de çekmiş olduğum bu western’de
kahramanlık ve ahlak gibi kavramları işlemiştim.
Bu
beş filmin ikisinde Ercüneyt oynadı (Yarasa Adam’ın İntikam Denemesi ve Teksaslı
Davut’un Dönüşü). Çok da iyi oynamıştı. Neyse, geçen cumartesi sevgili
karımın yaptığı harika mercimek çorbasını yudumlarken, telefonum ısrarla ve
kesinlikle bu telefonu açmalısın şeklinde çalınca dayanamadım, güzel mercimek
çorbamı yarıda bırakarak telefonu açtım. Arayan Ercüneyt’ti. Telefonu sakince
açtım, Ercüneyt heyecanla karşılık verdi: “Abdülkadir ağabey, yeni bilimkurgu
filmi gelmiş sinemalara, üç boyutluymuş, gözlükle izleniyormuş. Senin, 2145
Uzayda Aşk Macerası filmine benziyor, hadi gidelim! Suavi ağabey ile İzzet
ağabeyi' de aradım. Onlar da geliyorlar, hadi çık sen de! Metropolis Alışveriş
Merkezi’nde buluşalım.” Ercüneyt’in bu kadar uzun cümle kuracağı aklıma hiç
gelmezdi. Ezberi kötüdür, film çekimlerinde bile ona kısa cümleler kurdururdum.
Sakinliğimi bozmadan Ercüneyt’e, “Ercü ben gelmeyeyim, siz gidin. Üç boyutlu
film mi olur, hem?” dedim. Daha sonra Ercü’nün aşırı baskılarına dayanamayarak,
biraz da Ercü'nün bahsettiği filmi görme merakı sebebiyle Metropolis Alışveriş
Merkezi’ne gittim.
Orada
bizim üçlüyle buluştum, onları görmeyeli uzun zaman olmuştu. İlk olarak görüntü
yönetmeni arkadaşım hasretle Suavi'yle sarıldık birbirimize. Dile kolay
yıllarca beraber ne anılarımız vardı kendisiyle. (Burada şu önemli hususu belirtmeden
edemeyeceğim; kendisi kel ve sakalsız olduğundan ünlü ses sanatçısı Suavi ile
uzaktan yakından alakası yoktur.) Daha sonra İzzet'le sarıldık, öpüştük.
İzzet'le de tanışıklığımız da eskiye
dayanır, o filmlerimde hem yapımcılık hem de senaristlik yapmıştı zamanında. Çok
özlemişim eski dostlarımı, organizasyonu yapan Ercü'ye dönerek "Aferin lan
Ercü, iyi akıl ettin bu film işini, yoksa görüşemeyecektik" dedim. Ercü, heyecanla bizden bilet almak için gişeye
doğru koşar adım gitti ve E sırası 6, 7, 8, 9 numaralı koltuklardan yerlerimizi
aldı. Filmin başlama saati 17.00’ydi ve saatlerimiz daha 16.00’ı gösteriyordu.
Dördümüz, bu uzun vakti geçirmek için bir masaya oturduk. Aramızdaki en
heyecanlı olan Ercü yine koşarak, dört tane çay aldı. Film öncesi,
izleyeceğimiz Urras filmi hakkında konuşmaya başladık. Ercü çayından bir yudum
alıp filmi anlatmaya başladı. Garip isimli gezegenler, acayip renkte uzaylılar
falan filan, bir sürü anlamsız kelimeler zırvalıyordu. Ben Ercü'nün lafını
kesip sinirli bir şekilde “Ben bunları yıllar önce 2145 filminde
yapmıştım zaten. Bu filmin tek artısının bilet alırken yanında bir de gözlük
verilmesi” dedim.
Çaylarımızı
bitirdik ve salondaki yerlerimize geçtik. Etrafımızdaki herkes öyle
heyecanlıydı ki, tarif edemezdim. 3 boyutlu gözlükleri nasıl kullanacaklarını
bilmeyenler, gözlükleri takıp onunla fotoğraf çektirenler, kova kova patlamış
mısır ve litrelik kola alıp film izlemeye gelenler derken, yanımda bir horultu
duydum. Görüntü Yönetmeni Suavi uyumaya başlamıştı, şaşırmıştım. Daha ışıklar
sönmeden uyuyan ilk insan olsa gerek. Ercü, Suavi’nin bu tutumuna çok
sinirlenmişti. Bu hareketinin sanata yapılmış bir hakaret olduğunu söyledi ve
sinirli bir şekilde Suavi’yi dürttü. Ama hareket yoktu, uyumaya devam ediyordu
gayet umursamaz bir şekilde. Ercü bağıracak oldu ama uyardım onu, “Bırak
uyusun” dedim, Suavi'yi bilmiyor musun uykuyu çok sever dedim niye öyle bir şey
dediğimi bilmeden. Yapımcı İzzet dikkatini toplamış, yakın gözlüğünü takmış,
cep telefonunu kapatmaya çalışıyordu. Işıklar söndü, bir an afalladım, gözlüğü
şimdi mi takmalıydım, yoksa reklamlardan sonra mı? Gereksiz bir heyecan oldu.
Ercü yılların 3d gözlük kullanıcısı gibi taktı gözlükleri. Perdeye yansıyan flu
görüntüleri heyecanlı bir şekilde izliyordu. (Ekranda beliren bisküvi reklamını
son derece gevşek bir gülüşle izliyordu.) Bir anlık tereddütten sonra ben de
“Aman, takayım ben de gözlüğü” dedim ve taktım. O da ne? Salak bisküvi
reklamı üç boyutlu olmuştu. “Aman Tanrım, ne kadar güzel” diye geçirdim
içimden. İzzet’te herhangi bir hareket yoktu son derece ciddi bir şekilde
perdeye bakıyordu (düşünen adamlığa devam). Yoksa yeni bir film projesi mi
düşünüyor, kim bilir? Suavi ise filmi rüyalar âleminde izliyor, en güzel filmi
o seyrediyor şüphesiz...
Tam
üç saat boyunca, oradan oraya, atla, zıpla, patla. Harika renkler, resmen
hayran kaldım filme. Hem de çevreci mesajı da var derken, film bitti. Kafamda
projeler akıyordu, 2145’i 3d çekebilirdim ya da yepyeni bir senaryo ile
üç boyutlu film işine girebilirdim. Işıklar yandı, gözlüğü çıkardım ve İzzet’e
döndüm. Film başladığından beri, aynı şekilde duruyordu. Merakla İzzet’i
dürttüm: “Kalksana oğlum! Harika projeler geldi aklıma. Bir yere oturalım da
konuşalım.” İzzet gözlüğü çıkardı: ”Nasıldı film?” dedi. “Kafamı buluyorsun lan
düdük?” diye çıkıştım. İzzet mahcup mahcup: “Affedersin 3d gözlüğü, uzak
gözlüğün üstüne koymaya çalıştım olmadı. Gözlüğü çıkardım, öyle izleyeyim dedim.
Bulanık bulanık izledim, hiçbir şey anlamadım. İyi mi?” Hep beraber kahkahalar
atarak güldük. Bu sırada, Suavi gerile gerile kalktı ve “İyi uyumuşum” dedi.
Cevap vermeye tenezzül etmedik.
Kalktık
yerimizden, ben heyecanla yeni projelerden bahsediyorum, anlatıyorum derken
önce Ercü saatine baktı: “Benim gitmem lazım. Akşama maç var. Sonra konuşuruz
bunları.” Sonra İzzet: “Benim de karımın akrabaları gelecek. Malum alışveriş
falan yapmak lazım…” Ve en son Suavi esneyerek: “Benim de acayip uykum geldi.
Eve gidip uyuyayım.” Bir şey diyemedim, sadece “Türk sineması gelişemiyorsa,
işte bu zihniyettendir!” diye bir fırça kaydım. Mercimek çorbası, sinir bozucu
akrabalar, Süper Lig, tembellik… Öpüştük, vedalaştık. Herkes ayrı bir toplu
taşıma aracına bindi. Otobüs, dolmuş, metro… Kafamda hâlâ “2145, üç
boyutlu ne güzel olurdu!” cümlesi...
--- SON ---
Can Öktemer
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder