Ankara'da
bir süredir kent heykelleri birer birer ortadan kayboluyor. Bununla beraber
yine Ankara kent belleğinde önemli yer etmiş bir çok tarihi bina yıkılıyor.
Dolayısıyla bu durum kentin mekansal belleğinde çok ciddi tahribatlar
oluşturmakta ve kent giderek kimliksiz bir hale dönüşmekte. Geçtiğimiz aylarda
yine Ankara'nın önemli kent heykellerinden biri olan İlhan Koman'ın Seğmenler
Parkı'nda bulunan heykeli ortadan kayboldu. Heykelin nasıl ortadan kaybolduğu,
kimini zafiyeti olduğu hususunda belirsizlikler sürüyor. SHP'de Ankara
Büyükşehir Belediyesi'nde genel sekreterliği yapmış ve 1992 yılında İlhan
Koman'ın heykelinin Seğmenler Parkı'na konulması için büyük emek harcayan Timur
Erkman'la, kaybolan heykelleri, eski Ankara'yı ve kent belleği üzerine
konuştuk.
Can Öktemer ve Timur Erkman |
- Seğmenler Parkı'ndan kaybolan İlhan
Koman heykeliyle başlayalım isterseniz. Siz SHP'de o dönem Ankara Büyükşehir
Belediyesi'nde genel sekreterlik yapıyordunuz. Heykelin yapım süreci nasıl
olmuştu?
Koman
heykeli 1992 yılında yapıldı. Ankara heykel konusunda oldukça zengin bir kent.
Bunlar neye göre seçildi, nasıl yapıldı meselesi hep bir tartışma konusudur. Kent
heykelleri konusu ilginç bir konu. Nasıl bir heykel koyacaksın? Burada halk
beğensin diye popülizme de kayabilirsin. Yaygın olarak onlar beğensin, bu
beğeni doğrultusunda heykeller yapılsın görüşü var. Değerli, çağdaş
sanatçıların soyut eserlerini koyunca o kamuoyu tarafından pek kabul görmüyor
nedense. Bizim dönemimizde, genç bir heykeltıraş arkadaşımız Eşber Karayalçın
vardı. Bize heykeller konusunda danışmanlık yapıyordu. Bir de Estetik Kurul
diye bir kurulumuz vardı. Orada çok değerli isimler vardı. Prof. Ekrem Akurgal
vardı başında. ODTÜ'den hocalar vardı. Hadi Bara, Zühtü Müniroğlu gibi rahmetli
de olsa önemli sanatçıların eserlerini sergilemek gibi düşüncemiz vardı. O
dönem yaptığımız bazı heykeller mesela Otto Hajek'in heykeli eleştirilmişti.
Dolayısıyla burada bir denge tutturmak lazım. Biz bu tip tercihleri estetik
kurulun görüşleri doğrultusunda değerlendiriyorduk. Bir İlhan Koman heykelinin
Ankara'da olmasının çok iyi olacağını düşündük. Ali Artun'dan fikir aldık,
süreç öyle gelişti yani. Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin çıkardığı Çevre ve
Sanat Kitabında şöyle bir açıklama vardı Koman heykeline dair, dilersiniz
oradan alıntı yapayım: "Koman, 1978 yılında bir tiyatro oyunu için
maskeler yapmak üzere Paris'te bulunduğu sırada Abidin Dino'nun evinde kil
figürler yapmış. İlhan Koman'ın diğer yapıtlarından çok farklı olan bu figürler
bir masalın parçasıymış gibi düşsel yaratıklar. Bir bakıma
düşlerini-düşlerimizi soyutla figüratif arasında heykele dönüştürmüş. Bu
figürler, bir kaç yıl Abidin Dino'da kalmış, daha sonra Stocholm'e gelmiş. Ne
yazık ki İlhan Koman'ı yitirdiğimiz 1986 yılına kadar bronza dökülmeleri mümkün
olamamış. 1989 yılında Abidin Dino, Koman ailesi ve Galeri Nev'in çabalarıyla
İsveç'ten İtalya'ya taşınan heykeller, Pietra Santa ustaları tarafından
Giuseppe Belfiore atölyelerinde kusursuz bir dökümle son aşamalarına
ulaşmışlar. Bronz dökümler 10 takımla sınırlanmış, 5 takım sanatçının ailesine
ayrılmış. Bu figürlerden bir tanesi büyütülerek yine Pietra Santa ustaları
tarafından bronza döküldü. Bu heykel 1991 yılının son günü Ankaralılara yeni
yıl armağanı olarak, Seymenler Parkı'na yerleştirildi. Orjinal boyuttaki döküm
heykellerden bir tanesi de Başkanlık Evi'nde bulunuyor." Şimdi Başkanlık
Evi'nde bulunan heykelin son durumu nedir bilmiyoruz.
Koman Heykeli'nin açılışı |
- Estetik Kurul başka ne gibi kararlar
alıyordu?
Heykeller
konusunda kararlar alıyordu. Bununla beraber kentin estetiğiyle alakalı her
konuyu bu kurulda tartışıyorduk. Estetik kurulu oluşturan insanlar; konunun
uzman isimleriydi. Mehmet Asatekin, Ziya Tanalı, Ragıp Buluç, Prof. Yüksel Öztan,
Orhan Dinç, Mustafa Arslaner, Gönül Tankut, Coşkun Erkal, Prof. Ekrem Akurgal,
Prof. Erhan Karaesmen, Teoman Erel, Önder Şenyapılı, Semih Günver, Prof. Leyla
Baydar, Prof. Cevat Erder gibi çok önemli akademisyen, gazeteci ve sanat
kültürü olan kişilerden oluşuyordu. Bu 15 kişi kendi alanlarında saygın ve yetkin
kişilerdi. Bir de o dönem Sanart92 vardı. Hacettepe Sanat Tarihi hocası Prof.
Günsel Renda, Prof. Filiz Yenişehirlioğlu vardı, onlar kurdukları dernek
aracılığıyla plastik sanatlar üzerinde çalışmalar yapıyorlardı. Biz onlarla da
işbirliği yapıyorduk. Onların yurtdışından sanatçılarla ilişkileri vardı. Prof.
Raci Bademli, İmar Dairesi Başkanımızdı, o da bu konularda bilgili ve yetkin
bir arkadaşımızdı. Bu konuları bilen ve iyi değerlendirmeler yapabilen birisiydi
- maalesef çok erken kaybettik. Otto Hajek heykeli onun aracılığıyla konabilmişti.
- Peki, Estetik Kurul’daki olan kişiler
hep aynı isimler miydi?
Aynı
isimlerdi. Gerçi bizden sonra gelen Belediye'de Estetik Kurul devam etmedi. Bir
daha da toplanmadı zaten.
- Otto Hajek heykelinin süreci nasıl
olmuştu?
Onun
süreci de şöyle oldu; yine Sanart'tan teklifler geliyordu, şunları yapalım
diye. Bu önerileri de estetik kurulda değerlendirip karar veriyorduk. Bu
heykelleri nitelikleri bakımından değerlendirirsen, sanatkarlarının hepsinin uluslararası
arenada saygınlığı olan, niteliği olan isimler olduğu görürsün. Tabii o bir
dönemdi, şimdi ise işler başka bir yere doğru gitti.
- Esasında sizin anlattıklarını çok
uzak tarihler değil. Biz Koman heykelinin nereye konacağını tartışan, Estetik Kurulu
olan, kent estetiği üzerine kafa yoran bir belediyecilik anlayışından "Tükürürüm
böyle sanata" diyen, şehrin ortasına dinozorlar, devasa kol saatleri
yerleştiren bir belediyecilik anlayışına nasıl geldik?
Ankaralılar
başka türlü bir belediyecilik anlayışına sahip birini seçtiler. Seçilen belediye
başkanının ilginç bir kent estetik anlayışı var, daha doğrusu öyle bir şeyi
yok.
- Otto Hajek, İlhan Koman heykellerinin
ilk başta herkesi memnun etmediğinden bahsettiniz. Peki dinozorlar, kol
saatleri memnun ediyor mu sizce? Kimseden yüksek sesle bir itiraz duymuyoruz?
Yeterince
itiraz olmuyor maalesef. Yine de halen Kızılay'da Taş Ankara heykeli var. Jorgen Haugen Sorensen'in heykeli var.
Selim Turan'ın Kurtuluş Parkı'ndaki heykeli var. O Selim Turan'ın yaptığı son
heykeldir. Sonra Azade Köker'in ve Meriç Hızal'ın heykelleri var. Mehmet
Aksoy'un heykeli var, kendisi o, "tükürülen" heykelin sahibi malum.
Bir de kendisi yine Altınpark'a çok güzel bir heykel yapıyordu ama o da
yaptırılmamıştı, durdurulmuştu.
Mehmet Aksoy'un Altın Park'taki 'tükürülen' heykeli |
- Melih Gökçek, Mehmet Aksoy'un heykeli
için neden o ifadeyi kullanmıştı?
Müstehcen
bulmuştu heykeli. Bir insanın bu heykelde müstehcenlik bulabilmesi için ayrı
bir gayret göstermesi lazım. Altın Park'taki heykelde müstehcenlik buldu. "Tükürürüm
böyle heykele" dedi, sonra söktürdü. Mehmet Aksoy Periler Ülkesi'nde diye bir heykel yapmak için Altınpark'ta bir
atölye kurmuştu, bunu da durdurdu. Taşları getirmişti, atölyesini durdurttu.
Azade Köker'in Altın Park'taki Tutku
heykeli de müstehcen bulunmuştu. Sonra Mehmet Aksoy yargıya gitti. Heykeli
yerine koydurttu. Şimdi heykelin çürümesini bekliyorlar.
- Ankara'da son birkaç yıldır sadece
heykeller değil, Ankara'nın simge yapıları da birer birer kayboluyor. Çubuk
barajının oradaki gazino, hava gazı fabrikası gibi… Siz ne düşünüyorsunuz bu
konuda?
Bunlar
kayboluyor, evet. Burada ilginç bir yöntem uyguluyorlar, sessiz gidiyorlar.
Birazcık itiraz geliyor. Ankara Mimarlar Odası Başkanı Tezcan Candan çok
değerli çalışmalar yapıyorlar ama engel olamıyorlar. Şimdi mesela İller Bankası
Binası'nın yıkılması bekleniyor. Binayı boşalttılar. Sonra Saraçoğlu Mahallesi
var tehlikede olan. Bunlar erken Cumhuriyet döneminin tipik binaları. Çubuk'ta
gazinonun yıkılmasının hiçbir gerekçesi yok. Yerine bir şey de yapmıyorsunuz.
İller Bankası için diyorlar ya, yapılan camiin alanı diye. Keza Hajek'in
heykeli için de aynı şeyi söylüyorlar. Bunlar Ankara'nın kent belleğinde yer
etmiş önemli yapılar, bunları yıkmak düşünülmemeli bile. Neticede o camiler
başka yerlere de yapılabilir.
Otto Hajek'in yıkılan heykeli |
- Peki, insanların bu yıkıma bu kadar
sessiz kalmasını nasıl yorumluyorsunuz?
İnsanlar
seslerini yeterince çıkarmıyorlar ilginç bir şekilde. Bu Hajek heykeli
konusunda da birkaç kişi dışında itiraz gelmedi. Gerçi birçok yerde itiraz
gelmiyor. Mesela, Çiftlik'teki Merkez Lokantası'nın son durumunu biliyorsunuz.
Orası yeni bir yapı oldu, içki yasak artık. Orman Çiftliği'nin ayrı bir havası,
atmosferi vardı. O kadar değişmiş ki, orası ben tanıyamadım. Koca koca caddeler
geçiyor filan.
- Ankaralının bu gelişmelere tepki
vermemesi çok ilginç gerçekten. Bu noktada ne yapılabilir sizce?
Bir
de şu var tabii. Memleket bu haldeyken heykelle mi uğraşılır görüşü de var. Onu
söyleyenler de var, biz bunları söyleyince "Şu ortam heykelle uğraşılacak
zaman mı?" diyen de oluyor. Ama itiraz edenler şunu unutuyor; bu ortam
yüzünden heykeller kayboluyor, yapılar yıkılıyor. Bütün bunlar birbirini
tamamlayan şeyler. Neticede "ortam" bizi başka yere götürmeye
çalışıyor.
- Bir de burada kentli olamamanın
yarattığı bir problem olduğunu düşünüyor musunuz?
Tabii,
bu durumu da kabul etmek lazım. Ankara'da Hajek'in heykelini, Koman'ın heykelini
benimseyip, bunlar yıkıldı, kayboldu diye üzülen çok kimsenin olduğunu
sanmıyorum doğrusu. İlhan Koman kimdir kaç kişi biliyor? Koman kimdir, Selim
Turan kimdir diye bir anket yapsak? Sonuçlar pek içi açıcı olmaz herhalde. Bir
de Cumhuriyet'in kuruluş yıllarından sonra oluşturulan Ankara'nın bir kimliği
vardır. Bu heykeller filan da o kimliği tamamlayıcı yönde girişimlerdi. Tiyatro,
opera, müzik, resim, heykel, edebiyat olmak üzere Ankara'nın geçmişten bugüne
şehir olarak sanatsal olarak temsili yönü, kimliği vardı.
Selim Turan'ın Sarı Kız heykeli |
- Bu bahsettiğiniz dönem 50'li, yıllara
kadar sanırım. Demokrat Parti'nin gelişiyle birlikte sanki bu yön İstanbul'a
doğru kayıyor.
Evet,
50'li, 60'lı yıllara kadar gitti gitti, sonra birden bire bir iniş olduğunu
görüyoruz. Yani o dönemde özel bir gayret vardı. Opera ve tiyatro tutmuştu,
ağaç yeşermişti yani. Ankara'daki galeriler de çok değerliydi. Çok güzel
sergiler vs. olurdu. Devlet Resim ve Heykel yarışması yapılırdı, oradan çok
güzel eserler çıkardı. Şimdi de yapılıyor ama pek duyulmuyor maalesef.
- Biraz da eski Ankara'dan bahsedelim
dilerseniz. Siz gençliğiniz nelere giderdiniz?
Sinemalara,
konserlere, tiyatrolara giderdik. Sıhhiye'de Ankara Sineması vardı. Ulus
Sineması’na giderdik, Büyük Sinema vardı, Büyük Çarşı’nın olduğu yerde. Büyük
Sinema'nın perdesinin üstünde Turgut Zaim'in bir resmi vardı. Köylü kızlar dört
tane. Geçen senelere kadar çarşının içerisinde bir dükkanın arkasında
gözüküyordu onu orada bırakmışlardı. Geçenlerde baktım o da gitmiş.
- Kuzgun Acar'ın heykeli de çalındı.
Onun
heykeli Kızılay Emek İş Hanı’nın tam cephesindeydi. Onun kaybolması daha eski
tabii. Belediye'de çalışırken onu ciddi bir şekilde arattım. Ama bulunamadı.
Hurdacıya gitmiş sanırım. Kuzgun Acar'la ilgili ilginç bir anekdot paylaşayım.
Yüksel Caddesi'nde ve başka yerlerde kaldırım heykelleri vardır. O heykellerinin
yapımını Eşber Karayalçın, genç heykeltıraşlarla organize etmişti. Bu meydan ve
kaldırım heykelleri fikri kendisine Kuzgun Acar'ın bir heykelini yapmak
düşüncesinden doğmuş. Kızılay'da, meydanda Kuzgun Acar heykelinin boşluğa
bakarken tasarlamak istemiş. Anafikir oradan gelmiş ama sonra vazgeçmiş.
- O heykellerden bir tanesi de yok oldu
birden bire.
Onlardan
çoğu yok oldu. Bir de keçi heykelleri vardı onlar da gitti. Onları da çaldılar.
Bir tanesi Eskişehir'de görüldü.
- Eskişehir'de Yılmaz Büyükerşen'in
heykelcilik anlayışını nasıl görüyorsunuz?
Başarılı
ve iyi gidiyor. Şimdi o çok önemli bir olay. Dengeyi bulabilmek. Figüratif
heykeller daha çok kabul görüyor. Metin Yurdanur'un heykelleri gibi.
- Şimdi bu heykeller birer birer
kayboluyor. Yeni doğan nesil bu heykellerden bihaber olarak büyüyecek,
belleğinde böyle şeyler kalmayacak. Biz de yavaş yavaş unutacağız belki de. Bu
noktada ne yapmamız lazım?
Tabii,
her sanatçının değerli eserleri var. Her ekolden iyi eserler olabilir. Lakin
oraya tutup abuk sabuk kol saati, kedi heykeli, dinozor, robot falan koymanın
bir anlamı yok. Bu noktada bu işlerden anlayan, bu işlere kafa yoran insanların
yönetime gelmesi veya ihtisasa saygı gösterilmesi gerek. Kent estetiği, sanatı
önemli konular. Biraz bu konularda bilginiz, görgünüz olacak elbette. Ben her
şeyi bilirim diye kendin yapmaya kalkmayacaksın. İşte dediğim estetik kurul bu
noktada çok önemliydi. Bir de dünyadaki eğilimleri filan bileceksin. Bu konuda
yeni uygulanan kent heykellerini takip edeceksin. Tabii yöneticilerin de biraz
vizyonu olacak.
- Erken Cumhuriyet döneminde, şehir
planlaması Jansen planı var meşhur, Tandoğan, Bahçeli, bunlar hesaplanılarak
yapılmış.
Evet,
gerçekten Atatürk ve çevresi, mesela Falih Rıfkı bu konuyla bire bir
ilgileniyorlar konuyla. Bir de vizyonu olan insanlar. Nazilerden kaçan Yahudi
mimarlarında katkısı çok büyük.
- Siz tabii eski Ankaralısınız.
Babam
bürokrat, eğitimci. O Ankara'da hep milli eğitim bakanlığında çalışmış. Ben
liseyi İstanbul'da Saint-Joseph'te okudum. Sonra Siyasal’a geçtim. Lakin doğum
yerim İstanbul, Moda. Nüfusa kayıt olduğum yer de Beyoğlu. Ama köken olarak
babam Erzurumlu, annem Erzincanlı. Babam Almanya'da tahsilini tamamlamış sonra
gelmiş Milli Eğitim'de göreve başlamış. Onların dönemindeki kadrolar çok
önemli, mesela Cevat Dursunoğlu diye çok önemli bir insan var. Güzel Sanatlar
Genel Müdürlüğü yapmış. Ankara'da Konservatuar’ın kuruluşu, Paul Hindermith, Bela
Bartok gibi müzisyenlerin ve Carl Ebert gibi tiyatro adamlarının getirilmesinde
rolleri var. Ankara'da ciddi ve güzel sanatların yerleştirilmesi ve
geliştirilmesi önemseniyor Cumhuriyet döneminde. Orada çok doğru adımlar
atılmış. Konservatuar’ın kuruluşu, Musiki Muallim'in kuruluşu Cumhuriyet’le
hemen hemen aynı döneme geliyor. "Kardeşim biz Kurtuluş Savaşı veriyoruz,
ne işimiz var konservatuarla?" filan demiyorlar. Keza 19 Mayıs Stadyumu
Başbakanlık binasından önce yapılıyor. İl Özel İdaresi yapıyor. Yani ortada
henüz bakanlık binaları filan yok ama Ankara gençliğini spora teşvik etmek ve
Ankara'da sporu geliştirmek isteniyor. 19 Mayıs Stadyumu mimari bir yarışmayla
Paolo-Vietti-Violi'ye projelendirip yaptırılıyor. Yani ne kadar tuttu bu maya
ne kadar tutmadı tartışılır elbet. Yani şimdi, Ankara Atatürk Bulvarı, kişiliği
olan bir yerdi. Orası darmaduman oldu. Alttan tünel çıktı, duvarlar kuğu
fayanslarıyla kaplandı. Yani bunun başka alternatifi yok muydu? Orası
kişiliksiz bir hale geldi. Kızılay işte yine öyle gidiyor. Artık başka bir kent
modeli ortaya çıktı.
19 Mayıs Stadyumu |
- Bu noktada Ankara'yı eski haline
dönüştürme şansımız var mı hala sizce?
Eski
Ankara'yı eski haline dönüştürebiliriz elbet. Ama nasıl olacak, kim yapacak?
Orman Çiftliği gitti mesela. Orası Ankara'nın kimliklerinden biriydi. İşte yine
az önce saydık bir sürü bina gitti, yıkıldı. Etibank, Marmara Köşkü, Su Süzgeci,
Çubuk Baraj Gazinosu, Havagazı Fabrikası, İmar İskan Bakanlığı, Danıştay binası
yıkıldı. Bu binaların yerine Ankara'nın kimliğine uygun yeni binalar yapılamaz
mıydı?
- Sizin bir de Paris'te bulunduğunuz
bir dönem vardı. Ne zaman ve ne için gitmiştiniz Paris'e?
Paris'e
1968 yılının sonlarına doğru Devlet Planlama Teşkilatı’ndan eğitim için bursla
gitmiştim. Enstitünün iyi, değerli bir eğitim kadrosu vardı. Benim gittiğim
dönmede Paris'te 68 hareketi bitmişti ama kalıntıları vardı hala. Şöyle bir
hatıram var orada. Biz şimdi tabii Ankara'da gitmişiz, sınıfta 68'den yeni
çıkmış öğrencilerle birlikte kravatla filan oturuyoruz. Derste birden bire,
hocaya "Yuh! Bunu söyleyemezsin!" filan demeye başladılar, biz ne
olduğunu anlayamadık. Millet hocayı protesto edip sınıftan çıkıyordu. Biz de
dersten çıksak mı, çıkmasak mı ikilemine düştük, ne yapacağımızı şaşırmıştık orada.
- Peki, yurtdışı örnekleriyle
karşılaştığımızda onların belediyecilik anlayışları nasıl sizce? Onlar nasıl
muhafaza ediyorlar kent dokusunu?
Bunları
korumak zor bir iş değildi ki. Dünyanın en kolay işi mevcudu korumak. Hani
şehrin yeni ihtiyaçları filan çıkıyor doğal olarak ama sen bunu eskiyi yıkarak
yapma, başka bir yerde yap. Bu tutuculuk filan değil, bunları korumak
mecburiyetimiz var. Değerli olan yerleri muhafaza etmek kadar kolay bir şey
yok. Özel ihtisas da istemiyor ama bunları kafayı takıp, bunları kaldıracağım
dersen o başka iş tabii. Burada önemli olan değerlerine sahip çıkmak. Sen
bunları yıkıp yerine ne koyuyorsun hiç bir şey! Hiç bir şey üretmiyorsun, dinozor
geliyor, robot geliyor. Niye yok? Onun cevabını bulmak önemli.
Can Öktemer - Karaca Yiğit Pehlivanlı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder