Bu yazıda bahsedeceğim dönem özel olarak
1895 olsa da, arka planı 19. yüzyılın büyük değişimlerini içine alacak kadar
geniş. Bu değişimin en belirleyici nosyonlarından biri olan merkezileşme
çabası. Bu çaba, aynı zamanda Osmanlı yönetiminin devlet olarak taşradaki
varlığını etkinleştirmeye ve güçlendirmeye hamlesiydi. Bu hamle, Ermeni
Patrikhanesi’ni de etkiledi. Vartan Artinian’ın belirttiği gibi, 1840’larda
artık Ermeni Patrikhanesi’nin vergi muafiyeti kaldırılmış ve patrikhane yeniden
organize olmak zorunda bırakılmıştı. Patrikhane için de bu ekonomik yükle başa
çıkmanın tek yolu, kilise yönetiminin de merkezileşmesi ve vilayetlerdeki
kiliselerden gelir elde etmeye başlaması olacaktı. Fakat devletin taşrayla
yaşadığı iktidar krizinin bir benzerini Ermeni Patrikhanesi de yaşayacak, hatta
var olan siyasi kriz daha da derinleşecekti.
III. Khaçadur |
Bu krizlerin belki de en büyüğü, İstanbul
Ermeni Patrikhanesi’yle Ahtamar ve Sis Katolikoslukları arasında zaten var olan
hiyerarşik rahatsızlığın su yüzüne çıkmasıydı. Katolikosluklar, dinen
İstanbul’un üzerinde yer alırken, siyaseten imparatorluğun sistemi gereği patrikhanenin
yönetimi altındaydı. 19. yüzyılda, İstanbul’un merkezileşme isteğini
güçlendirmesi, Ahtamar’ın dini üstünlüğünü siyasete de yansıtma isteğiyle
karşılaşacaktı.
Son Katolikos III. Khaçadur (Bazı
belgelerde, Khaçadur Mokatsi’nin II. Khaçadur olarak görülmemesinden dolayı,
ismi II. Khaçadur olarak da geçer) da 1850’lerden itibaren bu mücadelenin
merkezinde duran, bölgesel siyasi ağın tam ortasında yer alan, kendi makamını
tutabilmek için Kürt aşiretleriyle Ermenileri karşısına alacak kadar yakın ilişki
içerisine girmiş ve İstanbul’u da Patrik Hırimyan gibi etkili ve güçlü bir
figüre rağmen bile karşısına alabilmiş bir isim. Bu süreç içerisinde, Ahtamar
Katolikosluğu, İstanbul için bir değer olmaktan çıkacak ve adeta bir yüke
dönüşecekti.
Ahtamar
Katolikosluğu’nun kısa tarihi
Ahtamar Adası’nda bulunan Surp Haç
Kilisesi’nin 10. yüzyılın başlarında Kral Gagik tarafından yapılmasının
ardından, Ana Kilise Katolikosu V. Hovhannes’in bölgedeki karışıklıktan kaçarak
920’lerde Ahtamar’a yerleşmesiyle, ada bir süre Surp Krikor Lusavoriç’in tahtı
olarak görülür ve nihayetinde bu taht, Kilikya’ya taşınır. 1113 yılında, Ahtamar,
Kilikya’daki katolikos III. Krikor tarafından bağımsız bir katolikosluk ilan
edilir. 1540’ta bölge, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı hakimiyetine
girinceye kadar, Ahtamar, bağımsızlık kilise bölgesi olarak 14 episkoposluk
bölgesine sahiptir. Osmanlı döneminde de katolikosluk olarak varlığını korumaya
devam etse de, 19. yüzyılda, Ahtamar’da katolikosluk makamına gelebilmek için
İstanbul’un vereceği izin ve berat şart koşulur ve katolikosluğun merkezin izni
olmadan din adamı takdis etme yetkisi dahi kaldırılır. Yine de katolikosluk
sekiz episkoposluk bölgesini korumayı başarır. Bunlar, Ahtamar, Surp Stefanos,
Van, Lim, Kuddus, Surp Daniel, Araklut ve Bitlis’tir.
19. yüzyıl, katolikosluk için büyük
siyasi çalkantılar demektir. 1895’in sonunda III. Khaçadur’un ölümünün
ardından, katolikosluk varlığını sürdürmüş; fakat hiçbir katolikosun
bulunmadığı işlevsiz bir makam olarak kalmıştır. Katolikos vekilliğini 1916
yılına kadar sırasıyla Van Başepiskoposu Arsen Markaryan, Başrahip Agop
Hopikyan ve Episkopos Oseb sürdürür.
19 Temmuz 1916’da, bir irade-i seniyyeyle
Sis ve Ahtamar Katolikoslukları birleştirilir ve İstanbul ile Kudüs
Patrikhaneleri, Ermeni Katolikosluğu adıyla kurulan yeni otoriteye bağlanır.
Bu otoritenin merkezi de Kudüs olarak ilan edilmiştir. 1918’de eski sisteme
dönülünce, İstanbul Patriği ve Sis Katolikosu Osmanlı topraklarına geri dönse
de, olmayan Ahtamar Katolikosu geri dönemeyince bu kurum kendiliğinden tarihe
karışır.
Ahtamar |
III.
Khaçadur
Son katolikos III. Khaçadur (Şiroyan) ise
1819’da Van’da Asuri bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. 1831’de babası
Şero onu Ahtamar Manastırı’na getirir ve Khaçadur Mokatsi’nin himayesine verir.
Khaçadur, 3 yıl Ahtamar’da kaldıktan sonra, Eçmiadzin’de eğitim alır. 21
yaşında diakon ve sonra da rahip olarak takdis edilir.
Khaçadur, Van bölgesindeki tüm Ermeni ve
Kürt beylerinin saygısına nail olurken, 1843’le başlayan dönemde katolikosluktaki
iktidar boşluğu sebebiyle yönetimde de etkili din adamı olarak ön plana çıkar.
Bu dönem, Khaçadur’la yakın ilişki içinde olan Kürt beyleri için Van bölgesinde
Ermenilere yönelen yağma hareketlerinin rahatça arttırmaları anlamına gelir. Aynı
dönem, Khaçadur için de bir zenginleşme dönemi olur.
1851’de katolikosu olan Gabriel’in 1857’de vefat etmesi, yeni
bir iktidar boşluğunu beraberinde getirir. Khaçadur’un organize ettiği bir
eylemde İstanbul ve Eçmiadzin, Ahtamar’daki din adamlarının topluca İslam’a
dönmesiyle tehdit etmesine kadar seçime izin verilmez. Bu tehdit özellikle
Eçmiadzin’i telaşlandırır. İstanbul, Eçmiadzin’in de onayıyla, 1858 yılında
Bülbül Bedros’un katolikosluk makamına geçmesine imzalanan bir baymanakir
(anlaşma) karşılığında izin verir. Bedros, seçildikten 3 ay sonra imzaladığı
anlaşmaya karşı gelerek, üç başrahibi Eçmiadzin’in veya İstanbul’un onayını
almadan episkopos olarak takdis eder. Bedros’un Khaçadur’un zorlamasıyla bu
kuralları ilk fırsatta bozması, İstanbul’u karşısına alması anlamına gelir.
Fakat Bedros’un bu hamlesi daha sonra kendisine pahalıya patlayacak ve 1864
yılında Khaçadur’un da adının geçtiği bir komplo sonucunda Kürt Han Mahmud’un
ailesinden Külihan Bey’in adamları tarafından öldürülecektir. Şiroyan, aynı yıl
III. Khaçadur ismiyle katolikos olarak takdis edilir.
1870 ve 80’ler Vanı’ndaki Ermeniler için
artık İstanbul, bir merkezden çok, çevre halini alır. Bölge, Ermeniler için
Ahtamar Katolikosu III. Khaçadur’un kurduğu din adamları, Ermeni elitler ve
Kürt beylerinin ortaklaştığı bir güç ağı tarafından yönetilir ve ne Babıali ne
de Patrikhane bu duruma müdahale edemez. 1880’de Van’a başepiskopos olarak
gelen Hırimyan’ın tespit ettiği üzere, Khaçadur’un bölgede kurduğu iktidar alanı dışarıdan etkiye açık değildir. Fakat bu kapalı network, özellikle köylü
Ermenilerin sosyal gücüne zarar verirken, kiliseyle olan ilişkilerini de ciddi
biçimde etkileyecektir.
1895 yılının sonbaharında Osmanlı’nın
garp coğrafyasında Ermenilere karşı büyük bir şiddet dalgası patlak verdiğinde,
Khaçadur, bölgede kurduğu güçlü ilişkilerin kendisini ve kiliseyi koruyacağını
öngörse de, işler istediği gibi gitmeyecektir. Osmanlı belgelerine göre,
1895’in Kasım ayında, Van’ın bazı kazalarına bağlı Ermeni köylerinde vukuatlar
başlamıştır. Haydaran aşiretinden Emin Bey, emrindeki Hamidiye Alayları ve
yerel eşraf, iki gün boyunca on beş Ermeni köyüne taarruzda bulunur ve
Ermenilerin mallarını ve hayvanlarını gasp edilir. Şiddet, daha sonra şehir
merkezine de sıçrayacak ve buradan tüm Van’a yayılacaktır. Katliamlar, 1896
Ağustos’una kadar çeşitli boyutlarda devam eder. Bu durumda, Khaçadur, yakın
olduğu Han Mahmud ailesinden yardım talebinde bulunsa da, Külihan Bey, Vostan’daki
(Erciş) tüm Ermeni köylerini talan etmeyi tercih eder.
Khaçadur, Van'da Surp Haç Bayramı töreninde |
Kürt Murtula (Muhtila) Bey’in adayı
koruması sayesinde, Ahtamar 1895’deki şiddetten büyük ölçüde etkilenmese de,
yine 1895’in sonlarında adaya çıkan Müküslü Kürtler, manastırın kuzey cephesini
kurşunlanır. Manastırdan kaçan din adamlarına dokunulmasa da, kütüphane talan
edilir ve Khaçadur döneminde toplanan değerli el yazmaları büyük ölçüde
yağmalanır.
1896’da Khaçadur’un biyografisini kaleme
alan Hovhannes Vartabed’in belirttiği üzere bu tanıklıklar, Khaçadur’u, ömrünün
son döneminde büyük bir pişmanlığa ve acıya sürükler:
‘Her gün, Ahtamar’daki tarihi manastırda,
çıplak, işkence görmüş, aç ve zavallı binlerce sefil insan kutsal makamın
huzuruna çıkıyordu ve mütemadiyen şahit oldukları vahşi görüntüler yüzünden
tarif edilemez bir korku içindeydiler. Yaşanan sınırsız felaketin karşısında ve
sağlam irademize rağmen, bize başvuranların acısını teselli etmek için
kendimizi hep aciz hissediyoruz.’
Khaçadur, bu sözlerle bitirdiği raporu, 19
Aralık 1895’te kaleme alır. Bu raporu yazdıktan üç gün sonra 22 Aralık 1895’te
ölür.
III.
Khaçadur’un raporu
Khaçadur, söz konusu raporuna, şahit
olduğu şiddetin boyutu karşısında şaşkınlığını ifade ederek başlar: ‘Binlerce
masum en vahşi şekilde katledildiler ve neredeyse her yerde, Hıristiyanlığın
ilk asırlarındaki şehitlerin yürek parçalayıcı sahneleri tekrar yaşandı (…)
Ermeni milleti geçmişte hiç böylesi bir sefilliğe maruz kalmamıştı ve hatta
hiçbir Hıristiyan milletin bu kadar zalim bir vahşete kurban edilmediğini de
ekleyebiliriz. Kimlerin din adamları inançlarını inkar etmeye ve hatta
inkarlarını açık yüreklilikle göstermek için evlilik belgesi imzalamaya mecbur
bırakıldı?’
Daha sonra, bu raporun amacının
hayatlarını feda edenlerin ve şehitlerin tam ve detaylı listesine bir katkı
sunmak ve barbarlığın yoğunluğunu ve sefaletin derecesini göstermek olduğunu
ifade eder. Bu çerçevede, hitap ettiği kitle, Avrupa’daki büyük halklar ve din
kardeşleridir. Merhametlerini milletinin vaziyeti üzerine çekerek onların
korumasını isteyecektir.
Khaçadur, yaşananları şöyle özetler:
‘Silahsız ve itaatkar zavallı halk, zalimce katledildi; şehirlerle tarlalar
harap edildi ve katil ellerin tutuşturdukları ateşler çoğu kez yangına döndü. Din
adamlarının başları kesildi ve canlı canlı derileri yüzüldü, her yaştan ve her
kesimden insanlar öldürülmeden önce her tür işkenceye maruz kaldılar,
cellatların kılıcından kurtulabilenler, mağaralara ve dağların zirvelerine
sığındılar veya binbir tehlikeden kurtularak yabancı ülkelere göç ettiler.
Kadınlar ve kızlar kirletildiler, birçok oğlan yetim kaldı.’
Van’ın
Ermeni nüfusu
Khaçadur, raporda Van’ın diğer kazalarına
da yer verirken, Van’ın bu tablodaki 7 kazası için hane sayısı üzerinden tüm
köylerine varıncaya kadar detaylı bir nüfus istatistiği sunar. Bu hane
sayılarının yanı sıra, köylerin birçoğu için Aralık 1895 itibariyle haber
aldıkları ölü sayısına da yer verir. Buna göre, Van’ın bu kazalarında yaşanan
katliamlarda yaklaşık 1360 Ermeni öldürülür.
Bunlara ek olarak, Avrupa’ya yönelik
yazılan bu raporda, Khaçadur’un sayıları abartma eğiliminde olması
beklenebilir. Fakat bu sayfadaki tablo ortaya koyuyor ki, Raymond Kevorkian ve
Paul Paboudjian’ın aktardığı çok daha sağlıklı verilerle kıyaslandığında,
Khaçadur’un verdiği sayıların daha az olması, katolikosun böyle bir amaç
gütmediğini gösterir. Aynı şekilde, resmi tarihyazımının sıklıkla başvurduğu Van
ve Bitlis Rus Konsolosu General Mayewski’nin sunduğu istatistiklerle arasında
uçurum olmaması da Khaçadur’un sayıyı fazla gösterme kaygısının olmadığı ortaya
koyar.
Farklı Kaynaklardan 1895 Yılına Ait Van
Kazalarındaki Ermeni Nüfusu İstatistikleri
|
|||||
Khaçadur (1895)
|
Mayewski (1912-13)
|
Eprikian (1907)
|
Kevorkian ve Paboudjian
(1992)
|
A-TO (1912)
|
|
Isbargerd (28)
|
577
|
412*
|
455**
|
370***
|
533
|
Yukarı Gargar (10)
|
248
|
-
|
224
|
263
|
288
|
Aşağı Gargar (10)
|
164
|
-
|
166
|
177
|
182
|
Vostan/Rışdunyats (12)
|
467
|
135****
|
-
|
642
|
467
|
Pesantaşd (7)
|
181
|
133
|
-
|
130
|
139
|
Hayots Tzor (25)
|
859
|
864
|
-
|
1436
|
1161
|
Garcıgan (27)
|
847
|
-
|
-
|
840
|
746*****
|
TOPLAM
|
3343
|
1544
|
845
|
3858
|
3516
|
* 3 köy eksik ** 6 köy eksik *** 2 köy eksik **** 10 köy eksik ***** 5
köy eksik
|
Saldırılar
ve ihtidalar
1895-96 Katliamları sırasında, bir
yandan, kitlesel din değiştirmeler, merkezi hükümet tarafından hoş
karşılanmazken, diğer yandan, yaşamak ve katliamlardan kurtulmak için İslam’ı
kabul eden Ermenilerin sayısı çok yüksektir. Aynı çerçevede, Khaçadur da,
ihtidanın Van’da da sıkça rastlandığını ortaya koyar. Raporda 58 Ermeni hanenin
Müslümanlaştırıldığı okuruz. Bu sayısal veriye ek olarak, Mamerdank ve Şadakh
kazalarında Ermeni nüfusun ciddi oranda Müslümanlaştığını da not düşer. Ayrıca
Khaçadur, en az 35 Ermeni kadının zorla alıkonduğunu da tespit eder.
Bunların yanı sıra, din adamlarının hedef
alınmasına ayrıca yer veriliyor raporda. Buna göre, Isgaberd civarındaki Surp
Azdvadzadzin Manastırı’nın başrahibi Garabed ve Isgavarag’da bulunan manastırın
başrahibi Hovhannes Müslümanlaştırılır ve bunu ispat etmek için 2 kadınla
evlenmek zorunda bırakılırlar. Din adamları, işkence ve cinayetlerin de
hedefindedir. Bu süreçte 10 rahip öldürülür. Bu din adamlarının bulunduğu
kilise ve manastırlar da şiddetten nasibini alacaktır. 20 manastır talan edilirken,
birçok kilise camiye çevrilir.
Şiddetin
failleri
Khaçadur’un raporunda temas etmek
istediğim son nokta ise faillerin kimlikleri. Birkaç kaza için verdiği isim
listelerine bakıldığında, Van’daki katliamların birincil failleri açık bir
biçimde aşiret reisleri ve onların emrindeki köylüler olarak ön plana çıkıyor.
Bu isimlerin arasında, Emin Bey gibi Hamidiye Alayı komutanları varken,
Hanutzorlu Şakir ve Teyfur Beyler gibi Hamidiye Alayları’na katılmaktan uzak
durmuş reisler de bulunuyor. Khaçadur, Hizan ve Aşağı Gargar kazaları için Şeyh
Celalettin ve ailesinin de adını verirken, bazı bölgelerde devlet görevlilerini
de katliamlardan ve talandan sorumlu tutuyor. Bunlar, Rışdunyats için polis
memurları Abdülhamid ve Abdülcafer, Pesantaşd içinse Kaymakam Zabit Bey’dir.
Katolikosluk
yok oluyor
İstanbul Patrikhanesi için bir yük
olarak, Ermeni devrimciler için ise eski düzen temsilcisi olarak görülen
Ahtamar Katolikosluğu, bir anlamda şiddetin yarattığı fırsatla tarihin tozlu
sayfalarına kaldırılır. 1895’ten sonra patrikhanenin de onayıyla hiçbir adaya
berat verilmezken, katolikosluğun ve şiddet dalgasının yıkıma uğrattığı sosyal
ağlarından geriye kalanlar, bu karara direnecek gücü ona sağlamayacaktır.
Katolikosluğa son çiviyi ise, bu yıkımın üzerinden 10 yıl geçmeden, Van’da
Ermenilerin toparlanması için çalışsa da, eski düzenin temsilcisi olarak
görülen katolikos vekili Episkopos Arsen’in 1904 yılında Taşnakların Van’daki
en önemli liderlerinden İşkhan tarafından hem de Ahtamar Adası’nda öldürülmesi
çakacaktır.
Nihayetinde, 1895 şiddetini not ettiği
raporun yanı sıra, Khaçadur’un bizzat kendisi ve katolikosluğu da tarihsel
açıdan çok anlamlı. Onun hikayesi, katolikosluğun sonunun gelmesinin basitçe
sadece şiddete bağlanamayacağını gösteriyor. Bu anlamda, hikaye ne ‘Kızıl
Sultan Abdülhamid’in emri’ne ne de ‘Hamidiye Katliamları’ ezberine
sığdırılamayacak kadar çetrefillidir.
Emre Can Dağlıoğlu
Bu
yazı, Agos’un 18 Kasım 2016 tarihli sayısında yayımlanmıştır.
* Bu yazı için gerekli araştırma, Gulbenkian
Vakfı Ermeni Çalışmaları Bursu tarafından desteklenmiştir. Ayrıca üç kişinin
yardımları olmasaydı, böyle bir çalışma ortaya çıkmayacaktı: Tamar Nalcı,
Yektan Türkyılmaz ve George Aghjayan. Kendilerine büyük teşekkür borçluyum. Bu çalışmanın
konusu olan rapor, indeksleme çalışmalarında yer aldığım Gergerian Arşivi’nde
karşıma çıktı. Hocam Taner Akçam’a da bana bu arşivde çalışma ve belgeleri
çalışmamda kullanma fırsatı verdiği için teşekkür ederim.