Toxi,
1952 yapımı bir Batı Almanya filmi. Film, II. Dünya Savaşı sonrasında
Almanya’nın bir kısmını ele geçiren Batı ittifakından ABD’li siyah asker ile
Alman kadınların ‘kahverengi çocuklar’ı fenomenini ele alıyor. Toxi, 1955
itibarıyla sayıları yaklaşık 5 bini bulan bu ‘meşru olmayan’ çocuklardan sadece
biri. Anneannesi tarafından yıllarca çalıştığı orta sınıf beyaz bir Alman
ailenin evinin önüne bırakılan küçük Toxi, film boyunca Alman ailenin evinde
tutunma mücadelesi verir. Evin büyük damadı Theodor hariç herkes kendisine
karşı ‘sempatik’tir aslında, ancak Toxi de sürekli şirinlikler-sevimlilikler
halindedir. Nihayetinde Toxi’nin bu iyilik meleği halleri sonunda Theodor’a da
‘doğru yol’u gösterecek ve onun da radikal ırkçılığı ‘iyileşecektir.’ Film,
Almanya’da siyahlara yönelik ırkçılığa karşı iyi niyetli bir çıkış olsa da,
nihayetinde toplumdaki yapısal ırkçılığı gizleyen ve ırkçılığın mahiyetini
‘aşılabilir önyargılar seti’ olarak gösteren düzinesiyle sıkıntıyı içerir. Yine
de filmde Toxi’nin bir cümlesi adeta sistematik ırkçılığın içinde yaşayan tüm
dezavantajlı grupların hissiyatını faş eder: ‘Her zaman iyi olmalıyım, yoksa
beni evde barındırmazlar.’
Toxi (1952) |
Rober
Koptaş’ın dediği gibi ‘iyi olmaya yazgılı olmak’tan başka çareleri, hayatta
kalma yöntemleri yoktur.[i] Makro veya mikro iktidar
fark etmeden, kendilerini var ettikleri ortamda, azınlık olmanın ‘ahlak’ına
uygun olarak var olmak zorundalardır. Bu zorundalık sadece baskı veya
zorlamayla ilgili değil, hissederek, isteyerek, severek de ‘makbul’
olabilirler. Yine de Türk milliyetçisiyse en sağlamı, sosyalist ise en kızılı
olacaktır. Herkesten çok çalışacak, herkesten çok tolerans gösterecek ve hep
makul olanı seçecektir. Her zaman hadlerini bilecek, cüretlerini hesaplayacaklardır. Şeffaflaşacak, görünmez olacak, yok kabul edilecek
kadar iyi olacaktır. Nihayetinde
onlar insan olarak değil, çoğunluğa katılan zenginlik olarak var olurlar ve o
zenginliğin çeşnisini, uyumunu bozmamak zorundadırlar. Ancak elbette bu her
zaman işe yaramayacaktır. En iyisi bile her zaman nereden geleceğini bilemediği
bir sadakat testine tabi olacak ve bu testi hiçbir zaman tamamen
geçemeyecektir. Ömrünü de verse, ‘biz’in o yüksek duvarlarını aşmak neredeyse
imkansızdır.
Agop Martayan (Kaynak: Ara Güler/Agos) |
Akla
gelebilecek en iyi örnek Agop Martayan herhalde. 1932’de yapılan ve Güneş-Dil
Teorisi’nin temellerinin atıldığı I. Dil Kurultayı’na bizzat Mustafa Kemal’in
isteğiyle o sırada görev yaptığı Sofya’dan çağırılan Agop Martayan, 1934’te
yapılan II. Dil Kurultayı’ndan sonra Türk Dil Kurumu’nda (TDK) ‘başuzman’ unvanıyla
iş başlar. Aynı yıl çıkarılan Soyadı Kanunu’yla Martayan’ın yerine Dilaçar
soyadı, yine bizzat Mustafa Kemal tarafından verilir. Buna karşılık, kendisi de
24 Kasım 1934’te Meclis kararıyla Mustafa Kemal’e verilen Atatürk soyadını önerir.
Güneş-Dil Teorisi’ne ve dildeki ‘öztürkçeleştirme’ye büyük katkılar sunar. 1935-1950
yılları arasında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde 'genel dilbilim' ve 'dilbilim
tarihi' derslerine devam eder. Özellikle ‘Hatay’ın Türkiye’ye iltihakı üzerine
İskenderun-Antakya ahalisi üzerine yazdığı yazılarda açıkça Türk ırkçılığını
savunur. Kısacası ‘kraldan çok kralcı’dır. Yine de ismi kamusal alanda her daim
A. Dilaçar olarak anılacaktır. Hatta 1979’da vefatını haber veren TRT spikeri,
kendisini ‘Adil Açar’ olarak tanıtır.[ii] Geçmişteki bunca hizmete
rağmen 12 Eylül rejimi de ismini zikretmekten kaçınır. Ömrünü adadığı Türk Dil Kurumu
(TDK) tarafından 1982 yılında yayınlanan ve Kaya Türkay’ın hazırladığı biyografisinin
ismi de A. Dilaçar olacaktır.
Kaya Türkay'ın TDK Yayınları'ndan çıkan Agop Dilaçar biyografisi |
Bu
sadece devlete özgü bir durum değil elbette. Türkiye solu da 'bazı şeylerin
sessizce geçiştirilmesini,' 'mümkün olduğunca konuşmamayı' tercih edecek ve 'anlamlı
bir suskunluk' içine girecektir. Aram Pehlivanyan, uzun yıllar Türkiye Komünist
Partisi’nin (TKP) içinde yer alan bir şair ve yayıncı. Bir yandan çıkardığı
Ermenice dergi ve gazeteler, diğer yandan illegal parti üyeliği sonunda sürgüne
düşmesine yol açar. Sürgünde, 'Bizim Radyo'da redaktörlük ve TKP
politbüro üyeliğiyle siyasi faaliyetlerine devam eder. 1977’de hastalandığını
öğrenene kadar ‘devrim yolunda mücadelesi’ni sürdürür. Hatta bu yolda
şairliğini bile feda eder. 1979’da yakalandığı kansere yenik düşer ve
Almanya’da hayata gözlerini yumar. Uzun yıllar emek verdiği partisi ise 13
Aralık 1979 tarihinde yayımladığı ölüm ilanında Pehlivanyan’ı partide
kullandığı Ahmet Saydan ismiyle anar. Bu ilanda, “ne Pehlivanyan’ın gerçek adından
ne gerçek kimliğinden ne de Ermenice gazetecilik yaşamından ve bunların sebep
olduklarından” bahsedilir.[iii]
Aram Pehlivanyan, Getronagan'daki öğrencilik yıllarından (Kaynak: Agos) |
Benzer
bir tecrübeyi Vartan İhmalyan’ın anısı da yaşar. Pehlivanyan gibi İhmalyan da
1933’ten itibaren içinde bulunduğu TKP’yle ilişkisinden ötürü işkencelerden ve
hapislerden geçtikten sonra sürgüne düşer. Fransa’da geçen 8 senenin ardından
Türkçe radyolarında çalışmak için Macaristan, Çekoslovakya, Polonya, Çin ve
Sovyetler Birliği’nde yaşar ve nihayetinde 1987’de Moskova’da vefat eder. Çok
iyi bir masal yazarı olan Vartan İhmalyan’ın kitapları Türkçede ilk olarak 1987
yılında yayımlanır. Kitaplarını ilk olarak, sol tandanslı kabul edilen ve 'Türkiye’de ilk kez resmi olmayan bir tarih yaklaşımı sergileyen' kitapları
basan Cem Yayınevi tarafından yayımlar.[iv] Bu kitapların imzası
İhmal Amca olarak atılır ve İhmalyan’ın gerçek ismi kitaplarda yer almaz. ASALA
eylemleri sonrası yaratılan dönemin 'anti-Ermenicilik' havasının ticari bir
kuruluş için bu “gizleme”yi meşru kılacağı iddia edilebilir. Ancak bu
“gizlilik” 2014 yılına kadar devam ediyordu.[v] En son baktığımda,
İhmalyan’ın kitaplarını yayınlayan Can Yayınları da kitapların 4. sayfasında
yer alan yazarın özgeçmişi kısmında, İhmalyan’ın gerçek adından hiç
bahsetmemeyi sürdürüyordu:
İhmal Amca: 1913’te
Konya’da doğdu. Robert Kolej Yüksek Okulu’nu İnşaat Mühendisi olarak bitirdi.
Yalnızca mühendislik yapmadı, çok değişik işlerde çalıştı. Bunlar arasında
yazarın andıkları: tezgâhtarlık, gömlekçilik, düzeltmenlik, desinatörlük. Yazar
ilk masal kitabını 1987 yılında Sihirli
Çiçek adıyla Bulgaristan’da Türkçe olarak yayınladı. Dilimize birbirinden
güzel masallar kazandıran İhmal Amca, 1987 yılında, Moskova’da yaşamını
yitirdi.
***
İlginçtir,
tüm bunlar aklıma günün anlam ve önemine uygun bir vesileyle düştü. Çoğunluktan
farklı olduğumu anladığım en belirgin ilk anımı bir Kurban Bayramı’nda yaşadım.
İlkokul ikideydim. Ankara’da kendini hiç açık etmeden yaşayan bir memur ailenin
çocuğu olarak ‘farklılık’ bilincim hiç yüksek değildi. Ailemin Hıristiyan
olmakla bir derdi yoktu elbette, bunun kamusallaşmasından fazla hazzetmiyorlardı. Gerçekten iyi insanlardı, her şeyleriyle onlara kucak
açacaklarından sürekli kuşku duydukları insanlarla ‘biz’ olmaya çalışıyorlardı.
Bu havayı soluyarak ilkokul çağına erişince ben kendimi iyiden iyiye çoğunluk
olma gururuna kaptırmıştım ki, halamın beni kovalarken yükselen adrenalin ve
beynime daha fazla giden oksijen seviyesi beni kendime getirdi. Suçum,
arkadaşlarının sorularına muhatap olduğunda geri kalmak istemeyen bir çocuğun
hevesiyle ‘Bu bayramda ne kesiyoruz?’ diye sormamdı. Halamın ‘Bu çocuk ne
saçmalıyor?’ bakışının üzerine yapıştırdığım ‘Niye, biz Müslüman değil miyiz?’
sorusuyla hayatımın en coşkulu yüzleşme/travmasını yaşamam arasında sadece bir
tokat hızı kadar zaman vardı. O anda, ne yaşadığım o gururdan eser kaldı ne de
çoğunluk olmanın yarattığı konfordan. Gerisi işte, kendini fazla göstermeden,
gizleyerek, gizlenerek ve zaten saklanması istenerek yaşamaya yazgılı olmak.
Emre Can Dağlıoğlu
[i] Rober Koptaş, ‘Yandı
bitti kül oldu,’ T24, 3 Nisan 2017,
https://goo.gl/2aGme4, Son Erişim Tarihi: 31 Ağustos 2017.
[ii] Levent Özata, ‘‘Cumhuriyet’in
iyi çocuğu’ Hagop Martayan ya da A. Dilaçar,’ Agos şapgir, 21 Eylül 2012, https://goo.gl/sfsnvy, Son Erişim
Tarihi: 31 Ağustos 2017.
[iii] Aram Pehlivanyan, Özgürlük İki Adım Ötede Değil (İstanbul:
Aras Yayıncılık, 1999), s. 104-5.
[iv] Cem Yayınevi daha
sonra İhmalyan’ın otobiyografisi Bir
Yaşam Öyküsü’nü de basacaktır. İhmalyan, hayatını kaleme alırken neleri
söylemekten imtina ettiğine dikkat çeken bir yazı için bkz. Nevzat Onaran, ‘Vartan
İhmalyan’ın Ermeni deyip de yaz[a]madığı!,’ Evrensel, 12 Ocak 2017, https://goo.gl/SqeZub,
Son Erişim Tarihi: 1 Eylül 2017.
[v] En son kontrol
ettiğim tarih 2014’tü. Daha sonra İhmal Amca’nın kitaplarının yeni baskısı
yapıldı mı veya Can Yayınları söz konusu özgeçmişi değiştirdi mi, bilemiyorum.